30 Nisan 2009 Perşembe

Ayhan Şahenk Spor Salonu

Fotoğraf 2000 yılında basılmış Efes Pilsen Sports Club 2000-2001 kitabından ama muhtemelen daha önce çekilmiştir. Daha küçük bir salonda ortam oluşturmak isteyen Tuncay Özilhan tarafından salon tefriş edilmişti. Saha içindeki koltuklar ABD'den getirilmişti. Tam olarak hangi senede oraya geçildi hatırlayamıyorum ama 1996-97 sezonunda Ergin Ataman'ın başında olduğu Türk Telekom PTT finalinin dolayısıyla o sezonun Ayhan Şahenk'te oynandığını biliyorum. Daha önce geçilmiş olmasa gerek.

Abdi İpekçi'den başka bir yerde maç izlememiş bir bünye olarak salona ilk girdiğimde bizim evin salonundan az daha büyük gibi gelmişti. Ama yavaş yavaş alıştık. Biz alıştık da alışamayan çok basketbolcu oldu. Potalar hakkında sert olmasından büyülü olmasına kadar pek çok şey söylendi. Hatta efsane Fast Break dergisinde Ayhan Şahenk'in potaları hakkında gerilim türünde bir yazı bile yazıldığını hatırlıyorum.

Sadece Daçka ile paylaşırken sorun yoktu ama ne zaman GS işin içine girdi; ne yazıkki salon çabuk yıprandı. Çok fazla koltuk kırıldı. Şu an protokole sırtınızı verdiğinize sol köşede koltuk yoktur. Çünkü ordakiler sökülüp salonun daha merkezi yerlerindeki eksiklikler tamamlandı. Protokolün tam karşısındaki tribünlerin tavanı çok yerden kırılmış. Daha kötüsünü de söyleyeyin. Salonun içindeki farklı renkli koltuklarda da sorun var. Onları yenilemek istediklerinde bulamadılar. Çünkü ABD'de özel yaptırılması gerekiyordu.

Ayhan Şahenk'i İpekçi kadar sahiplenemesem de lig için ideal bir yer.

Fotoğraf için Önder Abi'ye teşekkürler...

29 Nisan 2009 Çarşamba

Efes Pilsen'den Açıklama

Efes Pilsen son günlerde Nedim Karakaş'ın dillendirdiği iddialar karşısında bir açıklama yaptı. 10 sene kadar önce bu açıklamalar Tuncay Özilhan imzasıyla yayınlanırdı. Demek daha da kurumsallaşmış.

Efes Pilsen Nedim Karakaş'ın isim vermeden zımmen yaptığı suçlamaları reddediyor. Ve Nedim Karakaş'a zımmen "Sen Yalancısın!" diyor. Ben arka planını bilemiyorum. Ya Efes Pilsen yönetimi ya da Nedim Karakaş yalan söylüyor. Nedim Karakaş'ın yanlış yönlendirilmiş olması da mümkün.

Sky Türk'te Nedim Karakaş'ın iddialarını dinledim. Özellikle biri çok ilgimi çekti. Oğuz'un Memphis tarafından draft edildikten sonra geri getirileceğini, bu draftın NBA'de oynatmak için değil basketbolcuyu Fenerbahçe Ülker'den kopartmak için yapılacağını söyledi. Efes Pilsen'in bir oyuncu transferi için NBA takımını bile kafa kola alabilecek kadar güçlü olmasına şaşırdım. Ama daha da önemlisi Semih Erden'in Daçka'dan önce Partizan'a sonra da Fenerbahçe'ye tranfer edilmesini hatırlattı bu hikaye. (Hatta Efes'le İstanbul'da karşılaşmış o maçta sezonun en yüksek skoruna ulaşmıştı ki bu mevzumuz değil, kendime hakim olamadım) Daçka da FB'nin rakibi değil miydi? Çok mu kötü niyetliyim acaba?

Gökhan Güney 2

Gökhan Hoca yeni takımı ile TB2l maçlarını izlemek için tribündeki yerini almış. Fotoğraf benchinarkası blogundan.

Dünkü yazıdan sonra biraz bakındım. Cibona deplasmanında Gökhan Güney'in yerde kaldığı o maçı sadece ben hatırlamıyormuşum. Yiğiter Uluğ da köşe yazısında bahsetmiş.

28 Nisan 2009 Salı

Gökhan Güney Baş Antrenör

Mutlu Akü Selçuk Üniversitesi'nde antrenör Cengiz Karadağ ile yolların ayrıldığı haberi düştü sitelere. Üzerine yapılan yorumlar 2 hafta kala hem de ligde kalmayı hala garantilememiş olmasına rağmen yapılan antrenör değişikliğinin arka planında neler olup bittiğine dairdi. Hepsi de doğruydu ama ben haberin sonuna takıldım. "Takımımızın kalan maçlarına antrenör olarak Yardımcı Antrenörümüz Gökhan Güney´in çıkması kararlaştırıldı." deniyor.. Gökhan Güney...

Başka bir yazımda da biraz bahsetmiştim Gökhan Güney'den.. Arşivimi taradım. tek başına çekildiği Efes formalı hiç fotoğrafı yok bende. Tamamını daha sonra yayınlayacağım toplu bir fotoğraftan kırptım üstteki fotoğrafı..

1990'dan 1995'e kadar Efes'te oynadı. 92'ye kadar istikbal vaat eden genç oyuncu kontenjanından kadrodaydı. Benim Efes'i bildiğim 92-93 sezonundaki sıfatı ise Naumoski'nin yedeğiydi. 2 sene öyle yer aldı kadroda. 1 sene de Chris Corchiani'nin yedeği oldu. Yedek olmaların bitmeyeceğini anlamış olmalı ki o zaman ayrıldı Efes'ten. Ayrılış o ayrılış.. Başka takımlarda da oynadı. Benim aklımda sadece Oyak kalmış. 4 seneyle en çok orda oynamış zaten. Başka takımlar da var.. Ama benim zihnimde yedek Gökhan Güney olarak kaldı. Bir de adını televizyonda tesadüfen duyan ve basketbolla alakaları olmayan aile bireylerimin şarkıcı Gökhan Güney mi sorusuyla... :)

Başka bir şey için Selçuk Üniversitesi'nin sitesine girdiğimde orda yardımcı antrenör olarak çalıştığını da tesadüfen öğrendim. Belki başka yerlerde de çalışmıştır. Şimdi 2 haftalığına da olsa Beko Basketbol Ligi'nde baş antrenör olarak görev yapacak. Hayırlı olsun.. Umarım kalıcı olur.

Zihnimi biraz zorladığımda onunla ilgili iki anı canlanıyor. Ve ikisi de kötü...

Birincisi, Cibona deplasmanında kafasına aldığı darbeyle yere yığılmasıydı. 1995 yılındaydı. Zeminde hareketsiz yatışını acaba ölecek mi korkusuyla izlediğimi hatırlıyorum. Biraz kendine gelince arkadaşlarının yardımıyla kenara gelmişti. Maçı kaybetmiştik. Hem de 20 fark yiyerek.. Oyuncular da ben de mağlubiyetten daha çok Gökhan Güney'e üzülmüştük. Aslında o oynasa da kazanamazdık. Zaten Gökhan Avrupa maçlarının, kazanacağımız veya kaybedeceğimiz garanti olduğu anlarında süre alırdı. Ve o zamanlarda da Efes deplasmanda Cibona'yı pek yenemezdi.

İkincisi, gazetede Efes'ten ayrıldıktan yıllar sonra hakkında dolandırıcılık gibi bir suçlama olduğuna dair haberdi. Üzülmüştüm. Efesli bir oyuncunun, belki Efesli olduğunun bile hatırlanmamasına rağmen böylesi bir habere/suçlamaya maruz kalması canımı sıkmıştı. Belki sonra haber yalanlanmıştır. Belki sonradan suçlama asılsız çıkmıştır. Belki de hiç biri olmamıştır. Bilemiyorum.. Aklanma veya suçlamanın karar bağlanması o ilk suçlamadaki kadar haber değeri taşımıyor olabilir. Belki de ben denk gelmemişimdir.

Eski günler yine zihnimde canlandı.. 1992-2001 arası dönemin önünde yine saygıyla eğiliyorum..

27 Nisan 2009 Pazartesi

Kepez Belediye: 79 - Efes Pilsen: 90


Sorsan liderin maçı.. Maç hakkında basketbol programlarında bile konuşulmadı. Televizyon yayınını zaten Hak getire..

İstatistikleri açınca gözüm Kasun'u aradı. Hem kazandığı para hem de lig finalinde gerçekten kritik olacak bir pozisyonda oynadığı için.. 7 sayı 6 ribaunt... Karşısında oynayan Levent Bilgin sezondaki en yüksek sayı ve ribaunt sayısına ulaşmış. İnsanın aklına Ömer Aşık'la veya Hüseyin Beşok'la nasıl kapışacak sorusu geliyor..

Oyun kuruculara bakınca Fitch ve Mclinton toplam 47 sayı ile oynamış. Kerem, Vujanic ve Ender toplam 18 sayı yapmış.. Bu açıdan Efes malesef istenen seviyede değil. Tek sevindirici nokta artık Kerem Tunçeri'nin takımı oynatabilmesi. Ama takımdan kastım uzunlar değil. Forvetler... Hala Smith, Thornton, Shumpert'in orta ve uzun mesafe atışlarına mahkum kalınıyor.

Takımları karşılaştırınca ribaund, asist, ve top çalmalar kafa kafaya.. Sayılar açısından maçı Efes'e getiren şey neydi? Şut yüzdeleri gözüme çarpıyor. Efes %53'le atarken (ki bence %50'nin üzerindeki her yüzde başarılıdır.) Kepez %39'da kalmış.(ki rakip yüzdeli atmasa %39 bile çok başarısız sayılmaz)

21 Nisan 2009 Salı

İstanbul Barosu Basketbolda Sporcu Sözleşmeleri Paneli

İstanbul Barosu'nun düzenlediği panele ilişkin habere dün ajansspor yer vermişti: http://www.ajansspor.com/basketbol/tbl/h/20090420/ozerhun_duzenlemeler_yetersiz.html

Efesliler.org'un kurucusu Başkan rumuzlu Özer de izleyici olarak panele katılmış. Ordaki izlenimlerini efesliler.org forumunda paylaştı. Ben de değiştirmeden burdan iletiyorum. Basketbolun belki en az ilgilenilen kısmı olan hukuki yönüyle ilgili hem Engin Özerhun'un Ajansspor'daki hem de Özer'in izlenimleri faydalı olur diye düşünüyorum.

"Dün İstanbul Barosunun düzenlemiş olduğu Engin Özerhun ve Kerem Tunçeri'nin konuşmacı olarak katıldığı Basketbolda sporcu sözleşmeleri adlı panele bir avukat arkadaşımın davetlisi olarak katıldım. Sporcu sözleşmelerinin hukuki yönü ve bağlılığı bu sözleşmelerin uluslararası camiada geçerliliği ve ayrı sözleşmelerin geçerliliği hakkında bahsedildi.
Efes Pilsen gibi Avrupa Ligi'nde oynayan bir kulüp sporcusuyla yabancı sporcusuyla 3 tip sözleşme yapıyor. Basketbol federasyonunun istediği tip sözleşme, sporcu ile kulup arasındaki özel sözleşme ve Euroleague'nin istediği sözleşme. Şimdi Türk sporcularla özel sözleşme imzalanmıyor sadece federasyon ve Uleb'e gönderilen sözleşme yapılıyor. Avrupa Ligi'yle alakalı herhangi bir ihtilafta federasyonla yapılan sözleşmenin yüzüne bile bakılmıyor. Bizim Daltonlar meselesinde de bu yaşanmış. Adamlar özel sözleşmelerine dayanarak istedikleri gibi hareket etmişler. Efes Pilsen bu konuda herhangi bir zarar görmediği gibi herhangi bir tazminat falan da almamış.
Drew'in başını çektiği grup, Amerika'nın yayınladığı Force Major belgesine dayanarak bir gün önce böyle böyle kaygılar var deyip delikanlı gibi gelmiycez demeyip ertesi gün havaalanına gelmemiş. Daha sonra Andre Hutson sabah ucagına gelmedikten sonra çark edip "Tamam tamam geliyorum akşam uçağıyla geleyim mi?" falan binbir özürden sonra ona da gelme denmiş. Türkiye'ye dönüşte affedilmesi bu yaklaşım tarzı sayesinde olmuş. Bence hukuki yönden biraz daha bastırılsaydı Avrupa Ligi bu oyuncular hakkında bir takım yaptırım kararları alabilirdi. Bunu şurdan tahmin ediyorum. Hukuki süreçle ilgilenen İstanbul Barosu'nun spor komisyonu üyeleri bu sorulara cevap vermekten kaçındı. Soruları hep Engin Özerhun göğüsledi. Basketbolla ilgilenen bi kaç avukat bu konuda baya bir bastırdı. Bir tanesi Woods'un avukatı idi. Woods'un avukatı olmasına rağmen yerden göğe kadar Efes haklı dedi. Ayrıca günü birlik Force Major bildirisinin bir anlam taşımadığını. Bu tür bir durumda tarafların birbirine bildirim süreleri olduğu söylendi.
Efes Pilsen maddi acıdan bir zarar uğramadı ama sonucta o maçı kaybetti kupadan elendi. Buna rağmen Amerikalılarda bir zarara uğramadı ve hala Avrupa'da basketbol oynayabiliyorlar. Yani genel anlamda Efes Uleb'ten bir gol yemiş oldu."

Efsane Kaptan: Taner Korucu

Yan sütuna Efes Pilsen'in önemli figürlerinden biri olarak resmini koymuştum. Belki tanımayanlar olabilir diye iki kelam etmek istiyorum. Fotoğrafta kimbilir hangi Avrupa maçından sonra takım arkadaşına, Ufuk Sarıca'ya, adeta abi gibi sarılıyor. Tribünler salkım saçak...

1981-82 sezonundan 1993-94 sezonuna kadar Efes Pilsen'de oynamıştı. Aydın Örs mucizesinin yaşanmaya başladığı 90'ların ilk yarısında kaptan olarak karşımızda oldu. O dönemde 6. adamdı. Kendisi de 6 numaraydı. Oyuna sonradan girer, gerekli anlarda kritik 3lükler sallardı.

O dönemde kendimize Naumoski'yi örnek alırdık ama Taner'in 3lüklerini de dener, başarısız olacağımızı anladığımızdan fazla üstelemezdik. Taner 3lükleri havaya dikerdi. Spiker, yani Murat Murathanoğlu, Taner Korucu'dan 3 sayılık atış derdi. Sonra uzun bir sessizlik. Ve basket... Öyle yukarı dikerdi. Efes maçlarını izleyip parkta ya da okul bahçesinde deli gibi basket oynayan biz ortaokul bebekleri için mümkün olmayan, öyle de atış mı olur diye çemkirilen ama yine de imrenilen şutlardı.

Şimdilerde Bodrum'da yaşıyormuş. Orda evlenmiş. Restaurant açmış. Hatta işi yemek fabrikasına dönüştürmüş. Allah kazancını bol etsin. Bodrum Basketbol Kulübü'yle de ilgilendiğini duydum.

30. yıl kutlamalarının fotoğraflarında görmüştüm en son. 90'lar güzel zamanlardı.

Aşağıdaki fotoğraf Taner Korucu'nun jübilesinden. Jübile maçı oynanmamıştı. Yanılmıyorsam bir Avrupa maçının devre arasında veya öncesinde küçük bir tören düzenlenmişti. Hatta nedense bir Joventut badalona maçı diye hatırlıyorum ama üzerinden uzun zaman geçtiği için yanlış olabilir. 6 numaralı forması fotoğrafta sağ bacağından tutan Mirsad'a kalmıştı. Mirsad Türkcan'ın hala 6 numaralı formayı giymesi, Taner Korucu'nun basketbolu bıraktığı dönemin, Mirsad'ın Efes'te yer almaya başladığı dönem olmasından kaynaklanır.

20 Nisan 2009 Pazartesi

Efes Pilsen CSKA Moskova ile Karşılaşıyor (2)

Resmi site beni utandırdı. Maç yapılmadan önce hazırlık maçının haberini yayınladı.

Ben maçla ilgili bilgi kırıntılarını paylaşmıştım. Sitede verilen bilgiler sayesinde önceki haberimdeki iki hatayı tashih ediyorum.

1) Bir değil iki tane hazırlık maçı olacakmış.

2) 22 Nisan çarşamba oynanacak yazmıştım. Maçlar perşembe ve cuma günleri oynanacakmış.

Efes Pilsen CSKA Moskova ile Karşılaşıyor

Efes Pilsen Moskova'ya gidiyor. 22 Nisan Çarşamba günü Moskova'da Cska Moskova ile karşılaşacak. Haber değerini geçtim yayın değeri bile olan bir maç aslında. Sonuçta Euroleague şampiyonu ile ve bu sene Final 4''un en iddialı takımıyla maç yapılacak. Ama muhtemelen maçın ertesi günü bir kaç satır yazıyla avutacaklar bizi.

Maç hakkında gün ve takımdan başka bilgi yok. Önce İtalya'da bir takımla maç yapacaklarmış. Sonra iptal olmuş rota CSKA'ya dönmüş. CSKA açısından Final 4 öncesinde önemli bir hazırlık olacak.

Efes hafta içi hazırlık maçlarını sık sık yapar. Genelde rakipler Türkiye'ye gelirdi. Bu sefer tersi olacak. Efes açısından play off'lara hazırlık mahiyetinde bir maç. Ligde son 5 hafta itibariyle sert rakip kalmadı. Basketbol programlarında iki kelam etmeye bile değer görülmeyen maçlar Efes'i play off'lara hazırlayamazdı. Ciddi bir rakiple kapışsınlar. Şu anki gerçek durumlarını bir görelim. Hem belki bu sezon CSKA'ya karşı alınan ağır mağlubiyetlerin hafiften de olsa öcü alınmış olur:)

19 Nisan 2009 Pazar

Ergin Ataman Röportajı

Efesliler.org ve Boxer dergisinin ortak röportajı yayınlandı. Haberdar olmayanlar için burdan bağlantı vereyim:

18 Nisan 2009 Cumartesi

Ergin Hoca'dan Mektup Var

Ergin Hoca'nın Efesliler grubuna gönderdiği mesajı burdan paylaşmak istiyorum:

Ben öncelikle efesliler.org’u kutluyorum. Türkiye’de futbol kulüpleri ve özellikle 3 büyükler dışında bu tip yapılanmalar son derece az. Biz aslında toplum olarak böyle sosyal faaliyetlere, böyle birtakım sosyal gruplar kurmaya alışkın değiliz. Bu sadece sporda değil, her şeyde geçerli.

Benim yurtdışında çalıştığım için orada bu işlerin ne kadar düzenli, ne kadar taraftarla takımın iç içe olduğunu bizzat yaşadım. Bunun için de karşılıklı olarak hem taraftarın, hem kulübün karşılıklı çalışmaları oluyor. Özellikle Siena’dayken bunu yaşadım. Orda farklı taraftar grupları vardı. Biz her ay o taraftar gruplarıyla bir akşam yemeği yerdik ve bu çok enteresan bir yemek olurdu. Bunu taraftar grupları kendileri hazrılarlardı. Şarkılar, maçlardan görüntüler ve bir coşku olurdu taraftarla takım arasında. Ben hala bugün Siena’ya gittiğim zaman aynı diyalog yaşanıyor. Geçen sene final maçını izlemeye gittim. Maçın başlamasına üç dakika olmasına rağmen beş bin kişilik salonda, beş bin kişi ayağa kalktı ve dakikalarca alkışladılar. Çünkü ben sonuçta Siena’ya gittim, orada yeni bir takım yarattık. Takımı Avrupa şampiyonu yaptık. Orda insanlar bunun bilinci içindeler.

Mesela ben Efes Pilsen’de 2000 yılında Final Four oynadım. Bu Türkiye için çok büyük bir olaydır, çünkü ilk kez bir takım böyle bir kupada final four oynadı ve Efes Pilsen senelerce final four oynamadı. Sonra ben Efes’ten ayrıldım ve ertesi sene Bologna takımıyla İstanbul’a geldim. Sahaya çıktığım zaman ha o takımın başında İtalyan bir antrenör var, ha Ergin Ataman, hiçbir fark yoktu. Burda tabi sorun taraftarın bilinçli olmamasından kaynaklanıyor. Siz burda böyle bir şey yaratmışsınız ve bence kulübün buna destek vermesi lazım. Daha yoğun bir destek olması ve sizin daha aktif olmanız lazım. Ben bunun büyüyeceğine inanıyorum.

Türkiye’de bir gerçek var; Fenerbahçe, Galatasaray, Beşiktaş. Ama ne olursa olsun benim gördüğüm Türkiye’de özellikle İstanbul’da sessiz bir Efes Pilsen taraftarı var.Yıllar içinde Efes Pilsen’e sizin gibi sempatisi oluşmuş. Çünkü Efes Pilsen Türkiye’yi Avrupa’da en iyi temsil eden, en organize, en modern spor kulübü olmuş. Bu da insanlarda bir hoşgörü yaratmış.

Bunun dışında bugün bizim takımımıza baktığınızda Türkiye’nin en önemli Türk oyuncuları bizde. Taraftar, sizler, oyuncular, özellikle genç kesim bizde. Kerem Gönlüm, Kerem Tunçeri, Ender Aslan, Cenk, Sinan... bunlar hep sporda gençliğin sempati duyduğu isimler. Bunlar Efes Pilsen forması giyiyorsa bizim bir çoğunluğumuz olması gerektiğini düşünüyorum. Şu anda kaç kişisiniz bilmiyorum. Ama ben bunun artacağına inanıyorum. 100 bin kişi istemiyoruz biz. Sizin 3-4 bin kişilik bir grup oluşturmanız ve bunların yarısının maçlara gelmesi bizim işimizi halleder. Siz de bundan çok büyük bir zevk alırsınız. Benim o gün kupayı kazandıktan sonra özellikle sizin yanınıza gelmemin sebebi bu.

Ben sizleri çok takdir ediyorum. Özellikle bu organizasyonu yaptığınız için ve görüyorum ki siz Efes Pilsen’in haklarını korumaya çalışıyorsunuz. Pankart açıyorsunuz. Bu bugün protesto pankartı olur, yarın sevgi pankartı. Ama bugüne kadar hep sessiz kalmış bir toplum gayet nazik bir şekilde spora adımını atıyor. Bence bunlar çok güzel şeyler. Bundan dolayı sizi kutluyorum.

Daha aktif olmak için, bir kere ilk etapta dediğim gibi mesela sizin 30-40 kişilik grubunuzla, kulüple de konuşup oyuncularla birlikte olacağınız bir organizasyon düzenlenebilir. Bu bir kokteyl olabilir, hava düzeldi, açıkhavada bir saatlik söyleşi olabilir. Bundan siz çekinmeyin. Oyuncular da sizi tanımaktan zevk alırlar. Çünkü oyuncu da ilgiden hoşlanır. Sporcular, sanatçılar için maddiyat kadar maneviyat da çok önemlidir. Ama bunu sizin organize etmeniz lazım, kulüp de buna maddi olarak destek olabilir. Yakında bir bahçede, açıkhavada, bir saatlik bir şey olabilir.

Bunun dışında da bence sizin sitenizi biraz daha tanıtmanız lazım maçlarda. Sitenize insanları çekebilmelisiniz. Mesela üye olanlara bir şey hediye edebilirsiniz. Kulüple anlaşabilirsiniz mesela bir forma olabilir. Kulübün de size bir jesti olur. Maça gelenler formayı giyip maça gelir. Siz 2 - 3 bin kişi olduğunuzda kulüp size bunu satabilir de. Kendi de kazanç sağlamaya başlar. Bunlar için zaman lazım diyeceğim ama yıllar geçmiş.

Bizler profesyonel antrenörleriz. Bizim geleceğimiz aldığımız sonuçlarla orantılı oluyor. Ben burada devam edersem uzun yıllar, bunu mutlaka yapacağım. Kulüpte de böyle bir şey var. Ama son üç yılda sportif başarısızlığın verdiği bir gerginlik olduğu için biraz gereksiz görüyor. Sportif başarı geldiğinde bu da gelecektir. Açık söyleyeyim, bunu bugün karşılayamayız. Bugünden yarına olmaz bu iş. Ama bu sezonu şampiyon bitirip, gelecek sezon bu işe devam edersek, burada çok büyük bir ilerleme olacağına ben size garanti veriyorum. Ama sizin de aranıza katılanlara bir promosyonunuz olmalı. Mesela bu yapacağınız organizasyona basını davet ederiz, basına sizi tanıtırız. Basın da sizinle röportaj yapar, bunu sağlarız. Herkes bir konu arıyor. Bu da bir konu, sosyal bir konu oluşturmuşsunuz. Bunları ben yapmaya çalışacağım ama şu anki konsantrasyonumuz sportif başarı.

Ben sıklıkla bu konuyu tartışıyorum konuşuyorum ve en üst yönetime bile tavsiyelerimi söylüyorum. Ama tabi ki bu kulübün patronu ben değilim. Kulübün patronu, bunlara karar verecek olan Engin Özerhun’dur. Benim bu tür konular hoşuma gittiği için ben de destek olmaya çalışıyorum.Ama öncelikle sportif başarı. Efes Pilsen sportif başarıya aç. Bu başarıyı sağladıktan sonra mutlaka aynen Avrupa’da olduğu gibi bunu birlikte yapacağız.

17 Nisan 2009 Cuma

Bootsy Thornton ile Sözleşme Yenilendi

Halkla ilişkiler, basınla ilişkiler, taraftarla ilişkiler konusunda son derece zayıf olan Efes Pilsen hakkında anca kişisel gayretlerle bilgiler edinebiliyoruz.

Sene başında 1 senelik anlaşma imzalanan Bootsy Thornton ile sözleşme yenilenmiş. Yeni sözleşmenin süresinin ne kadar olduğunu henüz bilmiyorum. Resmi siteden bir açıklama yapılacağını zannetmiyorum. Bana bilgi gelirse yine paylaşacağım.

Thornton, Efes'in bol rotasyonlu sisteminde göze hoş gelen ya da göze batan bir oyun oynamadan bir sezon geçiriyor. Belki farkına varılmıyor ama 24.49 dakika ile maç başına sahada en fazla kalana oyuncu. Şimdiye kadarki istatistikleri 9,04 sayı, 3,6 ribaund, 3 asist, 1,6 top çalma, 1,5 top kaybı..

Özellikle son dönemde performansını geliştirmesi, Telekom maçındaki gibi verimli oyunu Efes ile yeni sezonda oynayacak olmasını sağladı.

Umarım Charles Smith de seneye Efes'te olur. Artık her sene kadroyu sil baştan tekrar yapılmış görmekten sıkılmıştım. Biraz istikrar lazım. Bu takım seneye Euroleague'de çok büyük işler yapabilir.

16 Nisan 2009 Perşembe

Pertevniyal Elendi, İyi oldu..

TB2l'de Pertevniyal, Tofaş'a elendi ve 1. lige çıkamadı. İyi oldu. Daçka ve Ekrem Hoca'nın zaten düşmeye niyeti yok. Bora gönderilmese Play Off bile yapabilirlerdi. Seneye Efes Pilsen - Darüşşafaka Cooper Tires - Pertevniyal 3'lüsünü düşünmek bile istemi yorum. Tamam Efes Pilsen açısından iyi olabilir ama burda takımdan çok ligi düşünmek lazım.

Efes, Darüşşafaka'dan hem Bora'yı hem de Hammonds'ı alıyor. Ligin dengesini alt üst ediyor. Sonra gönderebildiğini geri gönderiyor. Efes alt yapısından gelen Melih Mahmutoğlu bir bakıyorsun Daçka formasıyla karşında ertesi gün Pertevniyal formasıyla.. Ama hepsi antrenman için Merter'de...

Tıpku bir kaç sene önce Play off'lara yürüyen, Efes Pilsen'i bile yenen Alpella'nın en iyi oyuncusu Ömer Aşık'ı alıp ligin yapısını değiştiren Fenerbahçe Ülker gibi..

Bu alışkanlığı Efes başlattı aslında. Muratpaşa Belediyesi'ni pilot takım yapmıştı. Zaman bulamayan oyuncular orda oynadılar. Pek çok oyuncu geçti o tezgahtan. Onlar da play off'a yürüyordu. Ta ki Efes Pilsen maçına kadar... Ender Arslan Efes Pilsen potasına 18 sayı bırakınca Efes aldı ABD'ye gitmek isteyen Engin Atsür'ün yerine takıma monte etti. Antbirlik dağıldı gitti.

Ligde yer alan takımların her birinin birbirinin rakibi olması gerekir. Aynı hedefi olan takımlar mücadele etmeli. Birbiriyle abi-kardeş olanların ligi olmamalı...

O yüzden Antbirlik - Efes, Fenerbahçe Ülker -Alpella, Efes Pilsen - Darüşşafaka Cooper Tires türü ilişkiler ligi daha az zevkli hale getiriyor. Tamam bu organizasyonlar takımlara ve oyunculara faydalı. Ömer Aşık'ı Ömer Aşık yapan Alpella'dır. Ama ligin içini oyan, rekabeti öldüren de aynı şeydir.

Farklı liglerde olabilir tabiki. Pertevniyal, Genç Telekom, Genç Banvitliler organizasyonu ayakta alkışlanacak şeyler. Ama karşılıklı mücadele halini alırsa ben ligden soğurum. Efes Pilsen - Türk Telekom maçının değeri vardı. Pertevniyal - Genç Telekom maçının da değeri vardır. Ama Efes Pilsen - Darüşşafaka maçının, gençlerin ne durumda olduğunun görülmesinin dışında Beko Basketbol Ligi açısından hiç bir değeri yoktur.
Tabi koskoca Daçka'yı bu durumlara düşürenlerin hiç mi suçu yok diye sorassanız, onların en başta ıslak sopayla kabalarına kabalarına vurulması lazım.

Rakipler Güçleniyor

Maddi durumu zayıf olanlar iyice eriyor. Güçlüler güçlenmeye devam ediyor. FB Ülker, kendisinin ve Efes'in eski oyuncusu Solomon'u getirdi. Benim yokluğumda bazı mağlubiyetler olmuş. Telafi ederiz mealinde bazı şeyler söylemiş. Seviyor tribünlere oynamayı.

Türk Telekom'da da bir transfer haberi olabilir. Başka bir yerde haber var mı bilmiyorum. Ama atlatma haber olabilir. İtalya'nın Snaidero takımından Oscar Tores Türk Telekom'a geliyormuş. Bu da linki: http://www.snaiderobasketball.com/cm/contenuti/bo_lista_multiple_contenuti.asp?ambiente=Snaiderobasketball&area=unica&sezione=Struttura%20Portale&Destinazione=Menu%20Root%20Snaiderobasketball&destinazione_default=News%20Snaidero%20Basket&area_default=unica&sezione_default=Struttura%20Portale&dato_default=id_contenuti&contenuto_default=27659&lingua=italiano&bo_percorso_navigazione=%20%3E%20@@@&priorita_lista=2&tipo_template_default=D

CSKA'da da oynamış bir oyuncu. Venezüellalı.. Bunlar da lig sonuncusu takımındaki istatistikleri: http://195.56.77.208/player/?id=TOR-OSC-76&year=2008&team=1166

Bu arada Snaidero'da Jerome Allen da oynuyormuş. Hey gidi Ülker günleri...

15 Nisan 2009 Çarşamba

Efes İstatistiklerde Coşmuş

Ligin bitmesine 4 hafta kalmasına rağmen Efes Pilsen liderliği garantiledi. Çekişmeli geçmeye aday diyebileceğimiz maçı da kalmadı. Madem hava sütliman, biraz rakamları kurcalayayım.

İlk 26 hafta itibariyle ligde diğer takımlar ortalama 2.055 sayı yiyip, 2.027 sayı atarken, Efes 1833 sayıyla en az sayı yiyen, 2252 ile ligin en fazla sayı atan takımı olmuş. Maç başına ortalama 16 sayı fark yapmış. Efes'ten sonra en fazla sayı atan takım 2196 sayıyla Fenerbahçe Ülker olmuş. Yani en yakın rakibinden 56 sayı önde. En az sayı yemede FB Ülker ve BJKCT 1871 ile eşit durumda ve Efes'ten 38 sayı fazla yemişler.

1992-93 sezonundan beri takip ederim takımı.(Hatta 1992 senesini bile saymayalım.) Normal sezon performasları itibariyle Efes Pilsen'in en az sayı atan takım olmasına alışığız. Bu sezondan önce geçen 16 sezonda tam 11 kez ligin en az sayı atan takımı olmuş. Bu, Efes Pilsen oyun karakterinin en açık ifadesidir. (Demekki Blatt'in oynatmaya çalıştığı basketbolun tuhafımıza gitmesinin tarihi kökenleri varmış.)

Ama sadece 2 kez normal sezonun en fazla sayı atan takımı olmuş.

Hem en az sayı yediği hem de en fazla attığı sezon ise benim ilk seyrettiğim 1992-93 sezonu olmuş. Başka da başaran yok. Bu sene de aynı başarıyı elde edip edemeyeceğini görmek için 4 hafta daha beklememiz gerekecek.

14 Nisan 2009 Salı

Pepe Sanchez Boşta Kalsın..

Efes Pilsen'e oyun kurucu olarak düşünülüyordu. Yani taraftarlar arasında düşünenler vardı.

Real Madrid kapının önüne koymuş. Sanchez, Kerem'in boşluğunu doldursun diye alındı. Ama onu bile beceremedi. 15 ACB maçındaki istatistiklerini söyleyeyim. 0.7 sayı 1 ribaund ve 2.9 asist..

Unicaja'da biraz da olsa varlık gösteriyordu. Tamam sayısı azdı. Ama 34 maçta 5 sayı 5.3 assist (ACB'de 2. sıradaydı) 3.5 ribaund 1.3 top çalmayla oynadı. Bu sayede Real Madrid'den kontratı kapmayı başardı. Ama gördük ki Pepe Barça'daki Pepe değil... Efes'e ilaç hiç değil.

Başka bir deyişle "Canan ki Degüstasyon'a gelmez Balıkpazarı'na hiç gelmez"

Benim hayalim başka.. Şu ikiliyi lacivert beyaz forma altında bir birleştirebilsek.. Yeme de yanında yat...

13 Nisan 2009 Pazartesi

Efes Pilsen: 106 - Casa Ted A.Kolejliler: 67

Rakibin durumundan dolayı söylenecek çok fazla şey yok. Yine de akıllarda kalan bir kaç hususu yazayım.
-Akıllara ziyan sayı dağılımı... Ben böyle homojen dağılan skor görmedim.

-Efes'te her oyuncu rebound aldı. Kaki hariç herkes asist yaptı.

-Thornton 1 rebound'la triple double'ı kaçırmış.

-Caner, Cenk'in üstünden harika bir smaç yaptı. Cenk poster oldu. (Gerçi poster olabilmesi için basın mensubuna ihtiyaç vardı.)

-Efesliler 100'ü geçmek ve tek hanede kalan oyuncuları çift haneye çıkarmak için özellikle maçın son dakikalarında rakibin çabuk sayı bulmasına izin verdi. 100 olunca ne olacaksa.. (Belki 40 değil de 39 fark oldu diye üzülmüşlerdir. Rakibin o kadar da üstüne gidilmesine gerek yoktu.)

-Maçtan önce Kutluhan Bey'e "Cuma saat 18:00'e maç koyan yönetimi kınıyoruz." denildi. "Daçka maçı da aynı gün ve aynı saatte" dedi!

9 Nisan 2009 Perşembe

Kings Solomon'u Serbest Bıraktı

Türk matbuatında ilk haberi vermekten iftihar ederim. Sacramento Kings eski oyun kurucumuz Solomon'u serbest bırakmış. Resmi sitesinden açıklama da yaptılar.

Belki Efes'e gelir:) Tamam tamam FBÜ'ye gitsin. Daha önce de dediğim gibi Solomon'suz FBÜ'yü yenip şampiyon olmak içime sinmiyordu. Yarı finaldeki El Amin - Solomon kapışmasını da görmek istiyorum.(Gerçi El Amin Efes karşısındaki gibi oynarsa pek zevkli olmaz.) Bu açıklamayla 13 Nisan sıkıştırmasından da kurtulmuş oldular. http://www.nba.com/kings/news/will_solomon_release.html

Ekleme: Sözümü yiyorum. Benden 2 saat kadar önce ajansspor haberi girmiş. Belki giren başkaları da vardır. Atlatma haber yapamadım.

26. Hafta Casa Ted Maçına Doğru

Casa Ted yabancılarını da gönderip tamamen 2.lige hazırlık için parkelere çıktığı için değerlendirilecek pek bir şey yok.

Üzerine konuşmaya değecek tek şey maçın günü ve saati. Liderin maçının yayınlanmamasına dair zaten artık söylenecek sözüm kalmadı. Ama maç cuma akşamı 18:00'de başlayacak. Ben bu yüzden maçı seyredemeyeceğim. Bu yüzden seyredemeyecek başkaları da var. Nasılsa Efes'in maçına kimse gitmez mantığıyla hareket ediliyor olabilir. Böyle yaparsanız gidecek bir kaç kişi de gidememiş oluyor.

Geçen hafta Türk Telekom maçına bir kaç arabayla gitmeyi planlarken maç pazartesine alınmış ve bizi gerçekten hayal kırıklığına uğratmışlardı. Maç izlensin, salonlar daha dolsun diye uğraşılması gerekiyor. İşimizi zorlaştırmakla değil...

8 Nisan 2009 Çarşamba

Eski Günlerden


Eski güzel günlerden ara ara fotoğraflar paylaşmaya devam edicem. Bir kısmını blog falan bilmediğim zamanlarda Facebook'ta heder etmiştim.
1993-95 arasında bir tarihte çekilmiş olması lazım.
Üst sıra: Oktay Öztürk, Gökhan Güney, Taner Korucu, Tamer Oyguç
Alt sıra: Larry Richard, Ufuk Sarıca, Aydın Örs, Volkan Aydın ve Petar Naumoski
Aralarından en çok merak ettiğim kişi Oktay Öztürk'tür. Ortalama bir isim olduğundan arama motorlarından pek bir şey elde edemedim. Yaşar Cimilli diye bir lise takımını çalıştıran Oktay Öztürk varmış. Belki odur. Fotoğrafta üzerindeki gömlek ve kravat Efes Pilsen'in takım elbisesinden. Evet o berbat kombinasyonu tüm takım giyiyordu.
Gökhan Güney denilince aklıma hemen, Cibona Zagrep deplasmanlarından birinde kafasına aldığı darbeyle ciddi bir sarsıntı geçirdiği ve maçı tamamlayamadığı geliyor. Maçı kaybetmiştik. (Oynasaydı da kaybederdik) O zamanlar da Cibona'yı deplasmanda pek yenemezdik. Gazetede dolandırıcılıktan tutuklandığına dair bir haber okumuştum en son. Belki sonra serbest bırakılmıştır. Belki iftiradır. Hiç bilmiyorum. Sadece son bilgim o. İftira varsa da zihnimde izi kalmış.
Naumoski'nin gömleğe özellikle dikkat! Makedon yerel motiflerinin tümü o gömlekte mevcut. Tamer Oyguç'un dediğine göre çok zevksizmiş. Zor düzeltmişler:)
Ekleme: Gökhan Güney, Mutlu Akü Selçuk Üniversitesi'nde yardımcı antrenörmüş. Öğrendim, aydınlandım.

7 Nisan 2009 Salı

Bir Telekom Maçı...


Haftanın en önemli maçını Pazartesi gününe koyma abukluğu yüzünden çok küçük bir grupla Ankara'da olabildik. Ben Düzce'den katıldım gruba. Ankaralı Efeslilerin sayısı yağmur ve Obama engelinden dolayı beklenenin altındaydı.

Maçtan önce otele gittik. Crowne Plaza Oteli çok ilginç bir yerde. Oteli uzaktan görüyorsunuz, yaklaşıyorsunuz ama ulaşamıyorsunuz. Etrafında attığımız 2 turdan sonra arabayı yaklaştırabildik. Daha önce GOP'taki otellerde kalırken bu sefer bu oteli seçmişler. Salona yakın.

Bizden önce gelen bir kaç Ankaralı arkadaşla lobide tanıştık. Hepsi iyi çocuklardı. Sonra 1'e 2'şer Efesli basketçiler inmeye başladı. Saat 4 buçuk civarındaydı ama pek çoğunun gözleri şiş. O saate kadar uyumuş gibiydiler. Lobide çok kakara kikiri bir durumları vardı. Ben Kerem Gönlüm'e başarılar diledikten sonra yerime dönüyordum ki arkamda Ankaralı Efesliler'in hazır beklediğini farkettim. Fotoğraf çektirmek için beni bekliyorlarmış. Benim sadece el sıkışıp geri dönmem de tuhaflarına gitmiş olabilir.

Lobide yöneticilerden biriyle sohbet ediyorduk. Maçın başında sıkarsak rahatlıkla vurur geçeriz. Yeterki maçı rölantiye almayalım diyordu. Açıkçası Ergin Ataman gibi maç öncesinde Türk Telekom'u favori gören beni, bu rahat, kendinden emin tavır çok şaşırttı. Oyuncuların kendinden eminlikle - lakaytlık arasında nerede olduğunu bilemediğim tavırlarına bu da eklenince maçı ciddiye almadıklarını düşündüm.

Efes Pilsen içerdeyken takım otobüsünün başında sürekli bir güvenlik görevlisi duruyordu. Aliağa Petim maçından ağızları yanmış olmalı.

Takım otobüsü salona doğru ilerlerken biz de arkalarına takıldık. bir kaç dakikada salondaydık.

Maçın başlamasıyla Efes ilsen camiasının rahat tavırlarının boş bir kibir olmadığını anladım. Maçın daha ilk bir kaç dakikasında sonucun ne olacağı belli oldu.

Telekom hiç bir karşılık vermedi. Efes Pilsen maça çok ciddi başladı ama genel olarak çok kötü bir rakibimiz vardı. Aslında karşılık vermek için bir kaç küçük fırsatı da oldu. Ama maçın bu kadar rahat olmasında Telekom'un bomboş 3'lükleri ve hatta bomboş smaç bile kaçırdığını aklımızdan çıkarmamamız lazım. Telekom bunları soksaydı da maçı kazanamazdı. Sadece yaklaşabilirdi.

3-4-5 numaralarda Efes zaten çok baskındı. Pota altını kararttı. Bu karartma hem uzunlar için hem de içeri dalan kısalar için geçerliydi. İçerde top kayıpları kötü kısa mesafeli atışlar ve kaçan basit turnikemsi şutlar vardı.

Peki Efes bu karartmayı ne pahasına yaptı? İşte maçın belki gözden kaçan ayrıntısı bu. Dış atışlarda gereğinden fazla boş şut imkanı verildi Telekom'a. Telekom atamadı o ayrı.. Serkan 4'te 0, Bekir 2'de 0, El Emin 7'de 2 (o 2 tane de maç çoktan bittiği son dönemde geldi) 3'lük salladılar. TT'nin kaçırdığı 14 3'lük'ten 11'i bu asıl şutörlerden geldi. Yani kötü oynadığı ve Efes'in genel olarak iyi oynadığı bu maçta Telekom'un maça ortak olamamasının nedeni bu atışların girmemesiydi. Play off'larda ne atarsa giren, sağlam 3lük performansı olan takımlarla oynama ihtimalinin olması bu harika galibiyete düşeceğim tek şerhin nedeni.

Bir kaç kelam da Sinan Güler için etmek istiyorum. Maç koptuktan sonra oyuna girdi diyemiycem. Çünkü maç çok erken koptu. Maçın sonları sayılabilecek bir dakikada girdi oyuna. Çok istekliydi. 1 asist ve 1 top çalma yaptı ve ikisi de tesadüf değildi. Klas hareketlerdi. Onun sahada olduğu zamanlar gerçekten çok değerli. Sonra 2 pozisyonda El Amin'i tutamadı. Ergin Hoca yine kızdı. Kenara aldı. Bence o kadar hata hakkı olmalı.

Maç erken koptu. O yüzden pek zevk aldığımı söyleyemem. Geçen haftaki Pınar Karşıyaka maçı bile daha eğlenceliydi. Böyle bir final malesef zevkli olmayacak. Umarım izlenme değeri daha yüksek olur diye play off ve final öncesi eşleşmelerin kaderiyle oynanmaz.

5 Nisan 2009 Pazar

Efes Pilsen 1998-99 kadrosu

Resim çok net değil ama bu sezondan elimde olan tek toplu fotoğraf bu.Önce kadroyu sayayım:

Ayaktakiler: Zoran Savic, Predrag Drobnjak, Tamer Oyguç, Nedim Dal, Hidayet Türkoğlu, Hüseyin Beşok

Oturanlar: Petar Naumoski, Volkan Aydın, Ufuk Sarıca, Ömer Onan, Mehmet Mumcuoğulları, Murat Evliyaoğlu, Alpay Öztaş

Sezon başı fotoğrafı bu. Fotoğraftan kısa süre sonra Tamer ve Alpay takımdan gönderildi.

Bu sezon önemli bir sezon çünkü Efes Pilsen bu sezon da Final 4'a giremeyince takımın büyük kısmını dağıtıp ilk defa gençleştieme operasyonuna girişti.

1992 sezonundan beri bir çekirdeğin etrafına monte edilen bir kaç oyuncudan oluşuyordu Efes Pilsen kadrosu. Bu çekirdek de Naumoski, Tamer, Ufuk, Volkan'dan ibaretti. Onlara uygun yabancılar alınırdı. (Asla yıldız yabancı alınmaması büyük hataydı.) Genelde altyapıdan, nadiren de başka takımlardan alınan Türk oyuncularla takım oluşturulurdu. Bu sene yıldız yabancılar alındı. Savic bir önceki senenin Final 4 MVP'siydi. Drobnjak yıldız sayılmasa da gelecek vaat eden Yugoslav oyuncu kontenjanından alınmıştı. Çekirdek kadro da en olgun zamanındaydı.

Lig Şampiyonluğu Tofaş'a kaptırıldı. Final 4 yine gelmedi. Ve o kadrodan tüm efsaneler, Naumoski dahil olmak üzere gönderildi. Ertesi sene ise sonuç Final 4'du

2 Nisan 2009 Perşembe

Efes - FBÜ Eşleşmesi Kehanetleri

Öncelikle söyleyeyim ki ben sezon sonunda Efes Pilsen - Türk Telekom finali bekliyorum. Ama güneşin batıdan doğacağını varsayarak hadi biraz manipülasyon yapayım. Olası bir Efes - FB Ülker eşleşmesinde sıkça göreceğiniz hareketler:

-Mirsad, Kerem Gönlüm'ü arkadan iter. Faul var mı? Tabiki yok:)

-Ömer Onan'ın ele dikkat. 1 sene boyunca adam Nicholas'ı hafif yollu çekiştirdi durdu. Sadece Ankara'daki Cumhurbaşkanlığı Kupası maçında faul almıştı. O kadar şaşırdı, o kadar şaşırdı ki şaşmalara doyamadı. Ağzından küfür pırtlayıverdi. Teknik faul almıştı. Smith'in kolları da çok çekecek Ömer'den. Ama faul çalınacağını pek zannetmem. Burda da çalınmamıştı zaten:)

-Efes'in sayı da atması lazım. Mirsad'ın eline dikkat diycem ama... Ya ben, ya neyse lan, bi şey demiyorum:)

Ukte için Önder Abi'ye teşekkürler..

Efes Pilsen'liler İspanya Maçında

Resmi sitede böyle haberlere pek yer verilmez. İşin magazinine de ihtiyacımız varmış. Önce güzel bi akşam yemeği. Sonra da A Milli futbol takımımızın İspanya maçı.. İmrendim. Bu arada arka sıradakilerin maçı izleyebildiğini zannetmiyorum. Efes Pilsen oyuncularının önümde ayakta beklediği hiç bir organizasonda olmak istemem. Paranla rezillik:)

Fotoğraf da haber de Efesbasket'ten.. Linke tıklayın yeter. Kopirayt falan olmasın. http://www.efesbasket.org/guncel/detail.aspx?SectionID=iEoeRr%2bnHqzp7mNkChjxqA%3d%3d&ContentID=O81WmaZlx5gg5E3yvNo9fg%3d%3d

Nu-Door Düzce Gençlik - Bornova Belediyesi Maçı

Nu-Door Düzce Gençlik ile Bornova Belediyesi'nin Düzce'de rövanş maçı vardı. Maç 58-76 bitti. Düzce'de Nu-Door'un fason üretimini yapan bir fabrika var. Onlar sponsor olmuş takıma.

Şehir küçük. Ortam zaten sıfır. Maç izleyeyim bari dedim. Biraz da eski oyuncumuz Alpay Öztaş'ı görürüm diye düşündüm. Alpay Öztaş'ı bilen bilir. Efes Pilsen'in Koraç'ı kazandığı sene kadrodaydı. Tamam oynamazdı ama kadrodaydı. 1998'de bir ayrıldı. Gidiş o gidiş. Genelde iyi olmayan takımlardaydı. Ama Ergin Ataman'ın kontenjanından Siena'da bile oynadı bir sene. En son Priştine'de bir takımda olduğunu duymuştum. Maşallah pek kilolanmış. Maçta da pek oynamadı zaten. Oynamaya niyeti varmış gibi de bakmıyordu etrafına. Hala neden basketbol oynuyor bilmiyorum. Sadece para için sanırım.(Gerçi PKSK'nın logosuna bile haciz koydurmuştu yanılmıyorsam.) Takımlarına bir şeyler veremese de adı ve özgeçmişi ona yeni takımlar bulmasını sağlıyor.

2 tanıdık yüz daha vardı Düzce Gençlik'te. Biri İsmet Hacıoğlu... GSCC'de ha şimdi yıldız oldu ha olacak derken bir şey olmayacağına karar verilip takımdan gönderilmişti. Bu maçta da hiç bir varlık gösteremedi. Bir de koç Behçet Üner. Kepez'in koçu ve bizim çok eski zamanlardaki koçlarımızdan Halil Üner'in kardeşi. BBL'de bir süre Beykoz'da da çalıştırıcılık yapmıştı.

İzmir'deki ilk maçın aksine maç çabuk gitti. İlk çeyreğin ortalarında girdim salona. İki takımın da şut sokamamasından kaynaklanan kafa kafaya gitme durumu vardı. Sonra Düzce Gençlik 22'ye sabitledi skorunu. Bornova farkı açtıkça açtı. Farkı kapatmak için 3'lük sallayıp durdular. Ama girmedi bir türlü. Seyircilerde de artık maç gitti havası oluştu. Ama son çeyrekte, tüm maç boyunca kaçan 3'lüklerden bir kaçı girince, Bornova'dan üst üste bir kaç top çalınca birden hava kazandılar ve maça ortak olma imkanları oldu. Fakat kritik anlarda boş 3'lükleri yine kaçırınca maç Bornova'da kaldı.

İtiraf edeyim maç boyunca NuDoor Düzce Gençlik'in kazanmasını istedim. Öncelikle kazanıp turu geçseydi izleyebileceğim ve vakit geçirebileceğim daha fazla maç olacaktı. İkincisi de olmaz ya gökten falan yardım alıp BBL'ye çıksalardı rahatça gidebileceğim yakın bir deplasman olacaktı. Yani tamamen pragmatik yaklaştım:)

Aslında dün 2 maç vardı. Akçakoca Poyraz da beklendiği gibi İTÜ'ye yenilerek elenmiş. 2 maç üst üsteydi ama ilk maç 4'te başladığı için benim gibi bir mesai mahkumunun, hele ki maç Efes Pilsen'in değilse izlemem mümkün değildi.
Salondan da bahsetmem gerekiyor. 1.200 kişilik küçük bir salon. Beykoz'un salonuna benziyor. 3 taraflı tribün var. Ama pota arkalarındaki tribünler az seyirci alıyor. Havalandırma yok sanırım. Varsa da işe yaramıyor. İçeri girdiğinizde ağır hava insanı boğuyor. Yani şartla basketbol oynamaya namüsait. Normalde salon dışında köfteciler ve atkı satanlar olur. Burda dışarda halka tatlı ve soyulmuş hıyar satanlar vardı. Buraya has bir şey olsa gerek:)

1 Nisan 2009 Çarşamba

Türk Telekom - Efes Pilsen maçı öncesi

Basketbol matbuatımızda bir durgunluk var. Benim de uzun değerlendirmeler yapmaya halim ve moralim el vermiyor. En azından geçmişe bir bakalım. Asla hatırlamayacağınız sayılarla kafaları karıştıralım.

Eskiden PTT olan şimdilerin Türk Telekom'uyla Efes Pilsen'in 51. karşılaşması. Bundan önceki maçlarda Efes Pilsen'in 41 galibiyetle farklı bir şekilde önde olduğunu görüyoruz.

Türk Telekom son 9 maçta 3 galibiyet alarak ortalamayı biraz düzeltti. Son 9 maçtan önce 10-0'lık bir seri var. Ondan da önce 2 galibiyet 2 mağlubiyet. Sonrasında 10-0'lık bir seri daha.

Efes Pilsen'in en farklı galibiyeti 20 Nisan 2002'de 90-44 ile 46 sayılık bir galibiyet. Telekom ise en farklı galibiyetini geçen sezon hem de İstanbul'da elde etti. Çok çok üstün bir oyunla David Blatt'in Efes'ini 71-86 yenmişti.

Bu sezon ilk maçı Efes Pilsen İstanbul'da 80-76 kazandı. Efes kazanırsa, bence gerçekleşecek olan Efes Pilsen - Türk Telekom finaline 1-0 önde başlayacak.

Efes Pilsen'le Türk Telekom'un en ilginç kapışmaları 1996-97 sezonunda yaşanmıştı. İşin ilginci Efes o zamanlar da Ayhan Şahenk'te oynuyordu. O zamanlar Türk Telekom PTT'nin başında Efes Pilsen2in şimdiki çalıştırıcısı Ergin Ataman vardı. 1. ligdeki ilk baş antrenörlük deneyiminde, ligde kayda değer bir başarısı olmayan Türk Telekom PTT'nin normal sezonu bu sene olduğu gibi Efes Pilsen'in ardından ikinci bitirmesini sağlamıştı. Sezon bitiminde ise takımını, kendini yetiştiren kulüp olan Efes Pilsen'in karşısına finale kadar getirmişti. 1-1 başlayan seride hiç maç kazanamamışlardı ama yine de kısıtlı kadrosuyla olağan üstü bir başarı kazanmıştı.

Maçtan yine 90lı yıllara döndüm. Kusuruma bakılmasın.