26 Şubat 2010 Cuma

Kerem Tunçeri vs Mire Chatman 2004

Bu haftasonu Efes Pilsen BJK CT ile karşılaşacak. Bu fotoğrafı, merakla beklediğim Kerem Tunçeri - Mire Chatman eşleşmesi ile ilgili kullanmayı planlıyordum. O maç geldi. Ama Chatman'ın gideceği aklıma gelmemişti.

Fotoğraf biraz eskilerden. İstanbul'daki Ülkerspor - Pau Orthez maçından. Şimdi Kerem Efes'te, Chatman kayıp. Ülkerspor'un çoğu Fenerbahçe'de, azı Trabzonspor'da. Pau Orthez zirvede. Ama Fransa 2. liginin zirvesinde..

25 Şubat 2010 Perşembe

Maccabi'yi Yendik

Öncelikle şunu söylemeliyim ki Efes'in kötü oynadığında da kazandığı günleri özlemişim. Kazanmak her şeye rağmen güzel. Bu tür galibiyetlere ihtiyacımız varmış.

Maç analizi yapmaya zamanım yok. Aklıma düşen bir kaç şeyi paylaşmak istedim.

-Efes, savunma dahil olmak üzere olağan üstü bir maç oynamadı. Çok fazla sayıda boş şut imkanı verdi rakibine. Ve bu boş şutlar her zaman uzun mesafeli değildi. Boyalı alanın çevresine de rahatlıkla geldi Maccabili oyuncular. Ama Efes pota altını kararttı o ayrı. Tabi tersinden bakınca aynı cümleleri Maccabi için de kurabiliriz. Bütün verileri aynı kabul ederek sadece dış şut yüzdesi farklı olsa Efes tarihi farklarından birini elde edebilirdi. Veya Maccabi maçı kazanabilirdi. Tabi Efes savunma yapmadı demek de insafsızlık olur. Hatta Efes'in hücumda pota altını kullanmadığı dönemler de dikkate alınınca maçı kazanmasında savunmasının etkisi daha fazla oldu denilebilir. Maccabi'ye 56 sayı attırmak onca boş şut imkanı verilmesine rağmen yine de saygı duyulacak bir durumdur.

-Herkes Ergin Ataman'ın neden Rakocevic'i oynattığını yazıyor. Bu fazla safça bir soru. İki kez kadro dışı bırakmaya çalışıp beceremediği bir oyuncu o. Oynamasının %99 oranda nedeni kontratının büyüklüğü. O kadar para verilen oyuncunun oynatılmamasına yönetim izin vermedi. Ergin Ataman da ısrarla yer verip kendini daha da rezil etmesini mi bekliyor bilemem. %1 oranında da kariyeri, ismi, potansiyeli, daha önce yaptıkları etkin olmuş olabilir. Ben de maç sırasında ulan Rakocevic'le başlayan cümleler kuruyorum. Ona tahammül eden Ergin Ataman'a veryansın ediyorum. Ama her bir maçın öncesinde, bu maçın Rakocevic'in patlama maçı olacağına dair umudumu tazelemekten kendimi alamıyorum.

-Ergin Ataman'ın dediği gibi final 4 ayarında olmasa da gerçekten çok zorlu bir gruptayız. Ve gruptaki diğer 3 takımın her birisinin ortak özelliği pota altında yetersiz olmaları. Efes Pilsen uzunları diğer 3 takımdan daha üstün durumda. Bunu kullanmalıyız.
-Nachbar'ın bu takımda yeri var. Dün akşam aldığı sınırlı sürede girdiği bir kaç pozisyondaki savunma gayretiyle beni yerimden hoplattı. Lig maçlarında Shumpert'ın kesilip Nachbar'ın süre almasının zamanı gelmiştir.

-Efesliler'e teşekkür ederim. Olamadığım için kıskandığım güzel atmosferde iyi iş çıkarttılar. Borazanlar ve şapkalar kendi özkaynaklarımızın eseridir. Şiddet yok, küfür yok, basketbol var. Kapıda kuyruk olmuş yine. Fotoğraflar ajansspor'dan...


24 Şubat 2010 Çarşamba

Rakocevic vs Shumpert - Bluthental

Preston Sumpert ve şimdi Maccabi forması giyen David Bluthental 2006-07 sezonunda Climamio Bologna'da (yani bildiğimiz adıyla Teamsystem Bologna'da) takım arkadaşıydılar. Rakocevic fotoğraftaki gibi bu akşam da içeri daldığında karşısında Bluthental'i bulabilir. Burda sanki pozisyonu yakalamış, sayıyı bulacak gibi görünüyor. Ama ayakları artık o günlerdeki gibi hızlı değil. Aynı penetre şimdi olsa turnike fırsatı olur mu, olsa da çemberden sokabilir mi emin değilim. Shumpert da kenardan bakıyor. Bu akşam o Bluthental'in değil, Rakocevic'in tarafında olacak.

Maç Tau Ceramica ile Climamio Bologna arasında. Tarih 22 kasım 2006... O gün sahada olan tanıdıklar sadece fotoğraftakiler değil. Rakocevic'le birlikte mücadele eden bir kişi daha var. Serkan Erdoğan. Peki Climamio Bologna'nın koçu kim? Ergin Ataman.

Saflar farklılaşsa da pek çok kişinin tekrar bir araya geleceği bir maç olacak.

Maccabi'yi Yenmek

24 Kasım 2005'teki son Maccabi galibiyetinin üzerinden çok zaman geçti. Efes Pilsen'in kazanmak zorunda olduğu bir maç daha. İç saha mağlubiyetinin telafisi imkansıza yakın. Bu mecburiyet beni geriyor. Takımın gerginliği çok daha fazladır. Bu atmosferde çıkılacak maçın öndeğerlendirmesini yapmak, benim gibi subjektif yaklaşacak biri için çok zor. Hem bu yüzden hem de sadece sağ elimi kullanarak yazdığımdan fazla kelam etmeden bir kaç fotoğraf paylaşayım.

Bir önceki yazımda, o maça ilişkin elimde bulunan en net ve güzel fotoğrafı yayınlamıştım. Şimdi de daha flu olanları yayınlıyorum. 2005'te İstanbul'a son iki yılın Euroleague şampiyonu unvanıyla gelen Maccabi karşısındaki muhteşem mücadeleyi bu akşam da görmek ve mümkünse 10+ farkla kazanmak ümidiyle...




Not: Bu son maçın bir diğer özelliği de koç Oktay Mahmuti'nin, Efes Pilsen'in başında çıktığı 100. Avrupa Kupası maçı olmasıydı.

23 Şubat 2010 Salı

Son Maccabi Galibiyeti

Fotoğraf Efes Pilsen'in Maccabi'yi yendiği son maçtan. Bu pozisyonu çok iyi hatırlıyorum. Domercant, Parker'a pas arası yapmıştı. Şimdi NBA'de sürten Parker, hakem Brazauskas'a faul vermedi diye isyan ediyor. Sonra depar atıp Domercant'e yetişmeye çalışacak ama yeterli değil. Domercant smaçla bitiriyor pozisyonu. Tribünlerdeki coşku da dikkate değer. Domercant henüz orta sahada olmasına rağmen eller havada...

Ben bu maçı canlı izleyememiştim. Kadıköy'deydim ve arıza amirim yüzünden geç çıkmak zorunda kalmıştım. Maçın görüntülerini de sonradan izleyebilmiştim.

Efes Pilsen'in bu son Maccabi galibiyetinin istatistikleri burda. Maccabi'nin kadrosu da iyiymiş..

22 Şubat 2010 Pazartesi

Kırdım Parmağımı


Bir süre önceki anımda Leverkusen maçına gitmekten vazgeçince köpeklerin saldırdığını yazmıştım. Bu sefer Adana'ya, biraz da mücbir sebeplerden dolayı gitmekten vazgeçtim. Yine cezamı gördüm. ODTÜ'de basket oynarken potadan seken bir top sol el baş parmağımı kırdı. Hayatımın ilk kırık tecrübesini de yaşamış oldum. Çok can acıtıcı bir durummuş. Bir de hastanede o an, çelik atel denen aslında bir tarafında çelik olan suntanın bulunmaması ayrı bir skandaldı. O elle pazar günü açık medikalci aradım.

Ama yine de Allah'a şükür. Bırakın daha kötüsünü, sağ baş parmağım bile olsa beni bitirirdi. Yıllar önce okuduğum bir makale insanoğlunun gelişmesinde baş parmağın öneminden bahsediyordu. Doğruymuş. Baş parmak olmadan insan en basit hareketlerde bile çok zorlanıyor. Bir de hastanede çok daha büyük kırıklardan dolayı kalan yaşlı insanlar gördüm. Allah'a, kendi halimden dolayı şükrettim.

Herkese sağlıklı günler dilerim.

Not: Yukardaki fotoğraf dünyada çekilen ilk röntgene aitmiş.

19 Şubat 2010 Cuma

Adana Hayal Oldu

İşim yüzünden gidemedim Adana'ya. Gidiş biletim yandı. Dönüşü açık bilete çevirdim. Tarsus'taki arkadaşlarıma kazık atmış gibi oldum. Onlar işini bana göre ayarlamıştı. Daha önemlisi resmen hasretini çektiğim Adana kebabı da yiyemeyeceğim. Efesliler.org pankartını da getirtmiştim. Muhtemelen bugünkü Banvit maçını bile izleyemeyeceğim. Bunun hıncını almak için yarın Odtü'de en az 3 saat basket oynamayı planlıyorum..

Fotoğraf galiba Adana'daki Hasan Usta Kebap'ın içerisinden...

18 Şubat 2010 Perşembe

Hidayet Türkoğlu ve Kerem Tunçeri

İşim çok fazla. Boş kalamadığım zamanlarda imdadıma koşan taktiğime devam edip arşivimi paylaşıyorum. Bu fotoğrafı vaktiyle internetin kuytu köşelerinden birinde bulmuştum. Hidayet ve Kerem, kim bilir hangi altyapı milli takımındayken...

16 Şubat 2010 Salı

2011 Final 4 Torino'da

Uleb yönetimi 2010 final 4'unun yerini açıklamak için normal sezon kura çekimine kadar beklemişti. 2010 final 4'un Paris'te düzenleneceğini gruplar belli olmadan anca bir kaç dakika önce öğrenebilmiştik . 2011 için böyle bir uygulamaya gitmediler. 2011 final 4 organizasyonu İtalya'nın Torino kentinde düzenlenecek. Haber burda.

Bu iki sene final 4'ların düzenleneceği şehirler Efes Pilsen için de ilginç. 2010 final 4'u Efes Pilsen'in son katıldığı final 4'un düzenlendiği şehir olan Paris'te olacak. 2011 final 4'u ise Efes Pilsen'in ve Türkiye'den takım sporlarındaki herhangi bir kulübün ilk kez Avrupa Kupası finali oynadığı Torino kentinde düzenlenecek.

Anıları tazelemek ve tarihi yerinde görmek için iki final 4 da iyi bir fırsattı aslında.

Antonio Granger ve Adana

Teknosa Türkiye Kupası'nın Adana'da düzenlenecek olması anılarımı canlandırdı. Türkiye Kupası 8'li Finalleri 2. kez Adana'da olacak. İlki 2006'daydı. O zaman adı Tadım Türkiye Kupası idi. Efes Pilsen sırasıyla Mersin BŞB, Fenerbahçe ve Ülkerspor'u geçerek 2005-06 sezonunun tek kupasını kazanmıştı.

8'li finallerin en değerli oyuncusu Antonio Granger seçilmişti. Oynadığı maçlarda muhteşem performans göstermişti. Ama sakat sakat sahadaydı. Kendini çok zorladı. En değerli oyuncu seçilmeyi haketmişti. Fakat sezonu da kapattı. Ertesi sezonun başında Efes Pilsen'deki yerini alamadı. Sonraki dönemde de devam eden ve hatta basketbolu bırakmasına neden olan sakatlığının Adana'da kendini fazlaca zorlamasından kaynaklandığını duymuştum. O zamandan sonra bir türlü toparlanamadı. 4 yılını Efes Pilsen'e veren Antonio Granger, işte bu yüzden bir efsane olmuştur.

Yukardaki fotoğraf Granger en değerli oyuncu seçildikten sonra çekilmişti. Granger'ın arkasındaki kişi Charles Smith. Smith Adana'da ama Tadım Türkiye Kupası maçlarında forma giymedi. Aşağıdaki ilk fotoğraf kupa töreninden... Diğeri ise final maçından bir enstantane...



15 Şubat 2010 Pazartesi

Teknosa Türkiye Kupası 8'li Finaller

Teknosa Türkiye Kupası 8'li Final kuraları çekildi. Eşleşmeler ve ilk açıklanan maç saatleri şöyle:

14:00 Pınar Karşıyaka - Mersin BŞB
16:15 Beşiktaş Cola Turka - Bornova Bld.
18:30 Efes Pilsen - Banvit
20:45 Fenerbahçe Ülker - Türk Telekom

Öncelikle şunu söylemeliyim ki kura sistemini saçma buluyorum. Kura çekimi, grup maçlarının sıralamasını manasız kılıyor. Yani gruplarda 1. ya da 2 olmana bakılmaksızın birbirinle eşleşebiliyorsun. Bu saçma uygulamanın sonucu olarak ilk tur gruplarını birinci bitiren Fenerbahçe Ülker ile Türk Telekom eşleşebilirken; gruplarını ikinci bitiren Efes Pilsen ve Banvit de eşleşebiliyor. Bence 1.ler ve 2.ler, bir önceki turda aynı grupta yer alanlar denk gelmemek üzere birbiriyle eşleşmeli, yarı finalde de tekrar kuraya gerek kalmadan finale kadar kimin kiminle karşılaşacağı belli olmalıydı.

Bir önceki yazımda da belirttiğim üzere: Hedef Adana. Muhtemelen cuma günü Adana'da olacağım. Forza Hasan Usta, Forza Kebapçı Şehmus.. Bi de Tarsus'tan kayratıp akşam Park Zirve yaparsam 10 numero olur.

İstanbul Dönüşü

İstanbul'dan Ankara'ya dönüş ve hemen işe başlamak çok yıpratıcı oluyor. Kısa İstanbul macerası dünkü maç haricinde harika geçti. Özlemişim şehrimi.

Yenilince bir de yorgun olunca maça ilişkin söylenecek şey az. Maçın sonundaki oyundan kopma kısmının dışında Efes Pilsen'in aynı oyun tarzıyla ama sadece dış şutta bir miktar yüzdeli olsa kazanacağı bir maçtı. Play off finalinde karşılaşacaklarına göre play off skoruna etki eden bir maçı kaybetmiş oldu.

Rakocevic'in dün sahada olmasını beklemiyordum. Sabahki idmanda takımda olduğunu televizyondan görsem de maç kadrosuna alınmayacağını düşünüyordum. Ama öğrendiğime göre maç sabahı samimi bir şekilde özür dilemiş. Onca yaşanana rağmen sahada olması en azından görünür neden olarak buna bağlı. Tabi verilen onca para arka planda etkili olmuştur. Maçı televizyondan izlemedim. Rakocevic'e ilişkin bir haber de okumadım, izlemedim. Ama benim kulağıma gelen bu yönde.

Şimdi hedefte Adana var. Adana'yı, daha doğrusu kebabını ve Tarsus'taki arkadaşlarımı özledim. Fırsattan istifade edebilirim.

13 Şubat 2010 Cumartesi

İstanbul'dayım


Haftasonu için İstanbul'dayım. Geçen sene Sevgililer Günü'nde Akatlar deplasmanındaydım Bu sefer Fenerbahçe Ülker deplasmanı için İpeçi'de olacağım. En büyük sevgilim İstanbul'da olmaktan, Eyüp Sultan'ın havasını solumaktan memnunum. Yarın güzel maç olsun. Ve sayanlar için 7-0 olsun.

12 Şubat 2010 Cuma

Maccabi Maçı Sonrası

Efes kötü oynadı. Ama sadece bomboş pozisyonda bulduğu dış atışlardan çok azı, mesela 4'te 1'i girse kazanacağı bir maçtı. Bu Efes Pilsen için hala umut olduğunun da bir göstergesi, takımın kötü oynadığında bile maçta kalabileceğinin de.

Sezon başından beri değişmeyen tek bir şey var: Maç sonlarının çok kötü oynanması... Geçen haftaki Siena maçı da dahil olmak üzere önemli olan tüm maçlarda maç sonunu çok kötü oynadık. Siena maçında sonlara farklı önde girmenin sayesinde maç gitmedi. Ama kafa kafaya girilen her maçta sonlarda kötü oyunla kaybettik. Yaşlı bir takımla oynamanın yorgunluğundan da kaynaklanıyor olabilir bu durum.

Çok büyük bir fırsat kaçtı. Kazanılabilecek bir deplasmandı. Belki kazanılabilecek tek deplasmandı. Şimdi 25 şubattaki 2. Maccabi maçını 10 sayıdan farklı kazanmaya bakmak lazım. Tabi bunu yapmak için 62'den fazla sayı atmak, biraz dış şut sokmak, pota altında bulunan topları çemberin içine bırakabilmek gerekiyor.

11 Şubat 2010 Perşembe

Maccabi Maçı Öncesi

Vaktiyle Maccabi'yi rahat yenerdik. Son yıllarda pek çok Efes karşısındaki pek çok takımda olduğu gibi Maccabi de istatistiğini düzeltti. Son 4 maçın 3'ünü kazandı. Ama hala Efes'in 9-8 üstünlüğü var.

Efesliler'in Bandırma deplasmanından dönüşte Ergin Ataman Siena maçı için "parçalarız" demiş. Tabi "off the record" olarak. Bu sefer de kazanacağız diyor. Güvenmek istiyorum. Çünkü 2-3 senedir süren yenilme alışkanlığına Siena karşısındaki rahat galibiyet harika gelmişti. Ama deplasman galibiyetinin tadı başka.

Sky Turk sağolsun 2 haftadır gruptaki diğer takımların maçlarını izleyebildik. Maccabi hızlı bir takım. Öncelikle onların hücumdaki hızlarını düşürmemiz gerekiyor. Geriye çabuk dönmenin önemli olduğu bir maç. Bunda eksikliğimiz var. Ve bu özelliğimizi kullanabilecek hızlı bir oyun oynuyor Maccabi.,

Pota altında çok uzun olmasa da zıp zıp oyuncuları var. O yüzden pota altında bi sağ bi sol yapıp klasik pivot hareketlerine kasarsak kim olduğu belli olmayan bi zıp zıp blok vurabilir. Maccabi - Real Madrid maçında bunun örneklerini sıklıkla gördük.

Rakip yarı sahaya geçtiğimizde hareketli hücum ile pota atı oyuncusunu en son anda topla buluşturmak maçın anahtarı olacak. Bizim uzunlarımızı çemberin hemen yanında topla buluşturduğumuzda rakipte durduracak oyuncu yok. Hızlı hücumdan kastettiğim David Blatta tarzı hücum anlayışı değil. Top çarçabuk potaya göndermek değil. Savunma yerleştikten sonra bile hareketli ve pota altında en uygun pozisyonda pivotlarımızı topla buluşturacak hücum.

Umarım hızlı uzunları pota altımızı yol geçen hanına çevirmez. Telekom maçında gördük ki 2 uzun bu takım için önemli. İllaki 4 kısa deniliyorsa eşleşmede en az sorun çıkaracak takım Maccabi. Shumpert'a denk gelen oyuncuları var. Hatta Shumpert ve Nachbar'ın aynı anda sahada olması da etkili olabilir. Kısalara ve onların savunmalarına zaten güveniyorum, güvenmek istiyorum..

10 Şubat 2010 Çarşamba

Türk Telekom - Kızılyıldız

Dün Telekom Kızılyıldız maçına gittim. Eskilerden Filip Videnov'u görmek güzeldi. Hala formda...

Ama ikinci çeyrekten itibaren klasik ruhsuz Telekom geri döndü. Dolayısıyla sonuç alışık olduğumuz üzere feciydi.
Maçın son çeyreğinden itibaren Ankaralılar Kızılyıldız'ı alkışladı. Maçın sonunda biri Taylor'dan formasını istedi. Çıkarır gibi yapıp güldü. Ona kıl oldum.
Bir de maçın başında şimdi adını hatırlayamadığım bir Kızılyıldızlı sakatlandı. Maçın kalanını topuğunda buz torbasıyla geçirdi. Ben de hanım evladı bu falan diye dalga geçtim maç boyu. Maç dönüşü ayağımı demire vurdum. Ve gecenin uzunca bir kısmını kaval kemiğimde buz torbasıyla geçirdim. Allah'ın tokadı gibiydi. Neyseki yumuşak bir tokat. Kimsenin hastalığıyla, sakatlığıyla uğraşmamam gerektiğini anladım.

9 Şubat 2010 Salı

Bilet Savaşları Başladı

Özellikle son yıllarda futbol kulüpleri Anadolu takımlarının kendi maçlarında taraftarına son derece fahiş fiyatlarla bilet sattıklarından yakınıyorlardı. Haklı bir serzeniş. Hem tespit doğru. Hem de durum son derece haksız. Bu birinci veri.

Efes Pilsen - Fenerbahçe Ülker karşılaşmalarının marka değeri yüksektir. Hatta ligin kendi değeri ile bile yarışabilir. Sadece Efes Pilsen - Fenerbahçe eşleşmeleri bile ayrıca pazarlansa önemli meblağlara satılabilir. Ben de bir basketbolsever olarak bu eşleşmeye, yani iki Euroleague takımının karşılaşmasına 20 lira veririm. Hatta play off maçı olsa çok daha fazlası verilebilir. Bu da ikinci veri.

Bu iki verinin de geçerliliğinden şüphem yok. Amenna... Ama yukardaki fotoğraf ne oluyor? Fenerbahçe Ülker kendi taraftarına bileti 5 liradan satabilirken Efes tarafına 20 liradan satıyor. Tam 4 katı fiyata. Mesela futbol liginde Manisaspor bu hafta kale arkasını kendi seyircisine 20 lira Fenerbahçe'ye 80 lira yapsa Manisaspor'a edilen küfürler burdan aya yol olurdu. Taraftarın küfrünün dışında Fenerbahçe yönetiminin de bu uygulamalara itirazı çok olmuştu. Ve bence çok haklıydılar. O zaman bu ne perhiz bu ne lahana turşusu...

Ayhan Şahenk'teki ilk maç her iki taraf da 20 lira idi. Bence bu parayı da hakediyordu. Ama futbol maçlarında isyan edilen şeyin kulübün başka bir şubesinde aynen yapılması bana tuhaf geliyor.

Efes Pilsen yönetimi bilet fiyatlarını arttırsa anlarım. Doğru bulmam ama anlarım. Kendi evinde seyirci üstünlüğünü Fenerbahçe'ye kaptırmamak için yapmış olur. Yanlış olsa da kendi içinde bir mantığı olur. Neticede sadece finaldeki Fenerbahçe Ülker ile karşılaşmasını düşünerek Abdi İpekçi'yi bırakıp dandik bir salon olan Ayhan Şahenk'e taşınmış bir takım Efes Pilsen. Ama Fenerbahçe'nin bu davranışında hamasetin dışında anlaşılabilir bir yan bulamıyorum. Neticede Efes tarafını bedava da yapsan gelecek kişi çok değişmez. Şimdi bizim gibi maça gelecek azınlığa haksızlık edilmiş olacak.

26 Ocak 1995 Efes Pilsen - Bayer Leverkusen Maçı

Bu yazıyı Efesliler.org'daki nostalji kısmına yazmıştım. Türkiye'de basketbolun altın çağı olan 90'larda orta 3 bebesi olarak yaşadıklarıma dair bir hikaye. Kimseyi de ilgilendirmiyor aslında. Üzerine çok düşünmeden yazılmış, bittikten sonra da tashih edilmemiş bir yazı. O yüzden yazım yanlışları olabilir. Şimdiden affola.

Bir de maça ilişkin Fiba'nın internet sitesinden istatistiklere baktım. Bağlantı burda. Seyirci sayısı 16.000 diyor. Salon Abdi İpekçi Spor Salonu. Yanlış anlaşılmasın.

"O sene orta okul 3'teydim. İstanbul'daki rövanşı sömestır tatiline denk gelmişti. Ve maç perşembe günü oynanıyordu. Dershaneye gidiyordum. Ve dönem arası yoğun bir tempo vardı. Tek tatil günü perşembeydi. Bunun sayesinde maça gittim. Gerçi olmasa da belki kaçardım dershaneden. Maçtan bir kaç saat önce şimdi basketbolun b'si ile bile alakası olmayan 5-6 arkadaşla salonun önündeydik. O zamanlar Biletix de yok efesliler.org'da. Gişede kuyruğa gireceksiniz. Gişe var. Maçtan saatler önce binlerce kişi var. Ama gişede kimse yok. Bilet bitmiş. Yana yakıla bilet aradık. Karaborsacılar o zaman da etrafta. Birine bilet sordum. Haftalık harçlığıma denk gelen bir meblağ söylemişti. Benimle bir arkadaş aldık. Aldık almasına da bilet elimizde naptık lan biz diye de birbirimize bakıyoruz. Eve dönecek para anca var ama haftanın kalanında harcayacak para kalmamıştı. O sırada tipimiz karaborsacıya benziyor olmalı ki bilet var mı diye soran zengin görünümlü abiler yaklaştı yanımıza. Ulan napıcaz maçtan sonra diye düşünerek sattık biletleri. Hem de aldığım fahiş fiyattan daha fazla bir fiyata. Elimdeki para artınca yine bilet aramaya başladım. Bu sefer kesin giricem diye düşünüyordum. Ama maç saati yaklaştıkça fiyat da artıyordu. Alamadım. İpekçi'nin altındaki girişlerden bir şekilde girmeye çalıştık. Tanıdık birilerini görmeye çalıştık. Olmadı. Maçın başlamasına az zaman kala sporcu girişinin etrafında sağlam bir kalabalık vardı. Girişte de polisler bekliyor. İçeri hücum edilmesin diye. Arada çocuğu kalabalıktan bunalan aileler çıkıyordu dışarı. E 3 kişi çıktı onların yerine girelim diye dil döküyoruz ama kar etmiyor. Maç bu ortamda başladı. İçerden oley sesi geldikçe içimiz içimizi yiyordu. O an naklen yayın aracını farkettik. Başında kayda değer bir topluluk var. Bir süre o araçtaki ekrandan izlemeye çalıştık. Ama içerden oley sesi basketin televizyondaki görüntüsünden bir kaç saniye önce geldiğinden tad alamadık. Madem öyle gidelim dedik. O zamanlar otobüsle gelmeyi bilmiyorum. Trenle doğru durağın Kazlıçeşme olduğunu da öğrenememişim. Yedikule'den biner öyle Sirkeci'ye inerdik. Yine öyle yapmak için Yedikule'ye yürüdük. Ben grubun en arkasından yürüyordum. Tren istasyonuna az bir zaman kala nerden çıktığını anlayamadığımız bir grup köpek bize saldırdı. Aslında sadece bana saldırdı. Diğerleri tabana kuvvet kaçtı ben duvara yaslandım. Sonra bi oto yıkamacıdan birisi çıktı sopayla. Dağıttı köpekleri. Eğer o olmasa parçak pinçik olacaktım köpeklerle. O gün maçı izleyemediğim gibi köpeklerin saldırısına da maruz kaldı. Bileti satmamın diyetini ödemiş oldum. Maçın sonucunu da ertesi gün gazeteden öğrendim.

Sonraki hafta Limoges maçı vardı. Yine İstanbul'da ve yine perşembe günüydü. O maça sadece bir arkadaşımla ve daha erken bi saatte gittik. İçeri girdiğimde vay be gerçekten içerdeyim diye seviniyordum."

Not: O güne ilişkin fotoğraf yok arşivimde. Yukardaki fotoğraf da Efes Pilsen - Bayer Leverkusen maçından ama 2 sene sonra, 97 şubatından.

8 Şubat 2010 Pazartesi

Ankara Ankara Güzel Ankara

Konya'da işim bitti. Aklımda kalanlar Mevlana müzesi, etli ekmek, fırın kebap, tirit, inanılmaz bir düzlük, İstanbul'un mevcut tramvaylarından eski tramvay sistemi ve ucuz uçak biletleri oldu.

Şimdi yeni mekan Ankara. Hayatımın en güzel 5,5 yılını geçirdiğim şehirdeyim. İlk istikamet Telekom - Kızılyıldız maçını izlemek olacak. Biletimi aldım bile. Bir de Ankaralı Efesliler'le Maccabi - Efes Pilsen buluşması ayarlayabilirsem harika olur.

5 Şubat 2010 Cuma

Fikstürüne Tekrar Kurban Olayım Efes

Bir kaç gün önce fikstününe kurban olayım demiştim. Efes Pilsen'in çok yoğun fikstüründen bahsetmiştim. Beko Basketbol Ligi'nde 2. ve 5. sıralar arasındaki takımlar ile GSCC'nin, yani ligdeki en zor rakiplerle olan maçların Euroleague top 16 maçlarının arasına sıkışması kötü olmuştu. Meğer hepsi o kadar değilmiş. Bir de araya Teknosa Türkiye Kupası 8li finalleri katıldı.

Kupa maçları 19-21 şubat tarihleri arasında Adana'da oynanacakmış. Haberi burda

Efes Pilsen'in finale kadar yükseleceği varsayımıyla Efes Pilsen için 1,5 aylık ölüm gibi fikstür şöyle:

27 Ocak Çarşamba, Madrid: Real Madrid – Efes Pilsen
30 Ocak Cumartesi, Bandırma: Banvit – Efes Pilsen
3 Şubat Çarşamba, İstanbul: Efes Pilsen – Montpaschi Siena
6 Şubat Cumartesi, İstanbul: Efes Pilsen – Türk Telekom
11 Şubat Perşembe, Tel Aviv: Maccabi Tel Aviv – Efes Pilsen
14 Şubat Pazar, İstanbul: Fenerbahçe Ülker – Efes Pilsen
19 Şubat Cuma, Adana: Efes Pilsen – ??
20 Şubat Cumartesi, Adana: Efes Pilsen – ??
21 Şubat Pazar, Adana: Efes Pilsen – ??
25 Şubat Perşembe, İstanbul: Efes Pilsen – Maccabi Tel Aviv
28 Şubat Pazar, İstanbul: Efes Pilsen – Beşiktaş Cola Turka
4 Mart Perşembe, İstanbul: Efes Pilsen – Real Madrid
7 Mart Pazar, İstanbul: Galatasaray Cafe Crown – Efes Pilsen
11 Mart Perşembe, Siena: Montpaschi Siena – Efes Pilsen

1,5 ayda 14 maç. Hem de üst düzeyde.. NBA misin nesin?

4 Şubat 2010 Perşembe

Matteo Ferrari vs David Hawkins

Maç sırasında kameralar Beşiktaş'ın İtalyan futbolcusu Matteo Ferrari'yi göstermişti. Sadece İtalyan kulübünün maçını izlememiş. David Hawkins ile sohbet etmiş.


Sonunda Galibiyet

Oyun tarzı, Siena'nın şimdiye kadarki performansını vs. bir kenarda bırakıp her şeyin ötesinde keyifli olan maç kazanmaktı. 2-3 senedir, zaman zaman çok iyi oynamasına rağmen sürekli maç kaybeden bir takımdı Efes Pilsen. Hiç bir önemli takıma karşı da galibiyeti yoktu. Üzerindeki bu ataletin kırılması ve kaybetme alışkanlığından kurtulmak için önemliydi. Bu tür önemli maçlardan önce hep rakibin favori gösterilmesi benim gibi 90'ları yaşayan biri için büyük hayal kırıklığıdır. Bu galibiyet hem bizim hem de takımın kendine güvenini yerine getirmiştir.

Efes Pilsen Siena karşısında önemli bir galibiyet aldı. Biraz aceleci davranıp grup liderliği konuşulmaya başlandı. Ama unutulmaması gereken nokta Siena'nın pota altı zaafiyeti. Efes Pilsen'in ilerleyen zamanlardaki başarısını, pota altı çok sağlam olan takımlar karşısında göstereceği performans belirleyecektir.

Ama bunları düşünecek çok zaman var. 1-2 gün galibiyetin tadını çıkaralım. Özlemişim böyle kazanmayı.

Not 1: Maçı kazanmanın getirdiği yoğun ilgiden efesliler.org forumu cortladı. Yakında geri dönecektir. Ama galibiyeti forumlarda keyifle tartışamamak canımı sıktı. (Forum geri geldi )

Not2: Fenerbahçe Ülker'in intikamını da aldık. İstanbul'da artizlik yapılırsa bunu daha önemli maçlarda ödeyeceklerini öğrenmiş oldular.

3 Şubat 2010 Çarşamba

Siena Maçı Öncesi

Şimdiye kadar en ufak bir tereddüte yer vermeyecek ölçüde başarısız olan Efes Pilsen'in hala destan yazma fırsatı var.

Ergin Ataman'lı Siena'nın normal sezon gruplarından 14 maçta sadece 6 galibiyetle en iyi 6. olarak çıkıp sonra da final 4'a yükselmesini unutmadık.

Ya da Uleb Cup'tan ve son torbadan gelen Dinamo Moskova'nın çeyrek finale yükselmesini unutmadık.

Ya da top 16 gruplarında ilk 3 maçı kaybeden Panathinaikos'un kalan 3 maçı kazanıp hem de grup birincisi olarak çeyrek finale yükselmesini de unutmadık.

Efes Pilsen'den Siena karşısında tarihindeki ilk galibiyeti istiyoruz. Top 16'da yeniden diriliş istiyoruz.
Resmi sitede takımın kampa girdiği haberi var. Efes Pilsen'in kendi evindeki maçlardan önce kampa girmesine pek alışkın değiliz.

2 Şubat 2010 Salı

Eski Siena'lı Thornton

Real Madrid kadar olmasa da Siena'da da oynamış basketbolcumuz var. Bootsy Thornton'ı Avrupa piyasasına sunan, Cantu'da oynayan iyi basketbolcudan, Avrupa'nın üst düzey oyuncularından biri haline getiren zaten Siena idi. 3 yıl İtalya'da oynadı.

Fotoğraf Siena - Efes Pilsen maçından. Çoraplardan anlaşıldığı üzere, Thornton'un karşısındaki Kerem Gönlüm.
Bu da o maçın öncesinde, 2008 şubat ayının en değerli oyuncusu ödülünü alırken.
Fotoğraflar da logodan anlaşılacağı üzere euroleague.net'ten...

1 Şubat 2010 Pazartesi

Efes Pilsen Feribotta

Banvit maçını izlemek için 10 küsür arkadaş Bandırma yolunu tutmuştu. Bandırma'ya sürekli gitmeme rağmen Banvit deplasmanlarında uzak bir yerlerde olma alışkanlığım devam etti. Dönüş yolunda arkadaşlar Bolçi ikram etmişler.



Fotoğraflar için Serdar Ocaksönmez'e teşekkürler.