26 Ekim 2010 Salı

Pamesa Valencia

Efes Pilsen yarın Valencia takımıyla oynayacak. Valencia yeni kurulmuş bir takım. Tam tarihi hatırlayamasam da kuruluşu 2000'lerin başı olmalı.. Yine de bu kısa süreye Avrupa'nın alt seviye kupalarını sığdırdı.

Efes Pilsen daha önce bir kez Valencia ile eşleşmişti. O zamanlar adı Power Electronics değil Pamesa Valencia idi. İki maç oynanmıştı. Her iki maçı da ev sahibi takımlar kazanmıştı. İstatistikler burda ve burda. Valencia'nın kadrosunda iki kişi dikkat çekiyor. Biri eski oyuncumuz Marko Popovic. Diğeri ise bu sene nerdeyse Efes'e gelecek olan Fabricio Oberto...

Efes'in kazandığı maçdan arşivimdeki fotoğraflar..



Vujcic Efes Pilsen için İstanbul'da


Vujcic transferi resmen ilan edilmeden ilk antrenmanının görüntüleri yayınlandı. Haber burda. Hayırlı olsun...

Sonradan gelen oyuncuların Efes'e pek yarar sağlamadığını gördük. Charles Smith bile sezon içinde takıma katıldığı sezonda kendini gösterememişti. Daha önceki yazımda da belirtmişti. Raduljica ile sezona başlamak büyük hataydı. Mutlaka bir tane daha 5 numara lazım derken Radu da gitti. Bu sefer ne diyeceğimizi bile bilemedik. Vujcic bu yoklukta yine de iyi sayılabilecek bir transfer.. Neticede sezonun daha başındayken ya Yurolig eskilerinden bir tane bulunacaktı ya da NBA döküntülerinden biri.. Oberto olsa daha iyi olurdu tabi.. Ama Vujcic de en azından tarihi olarak çok önemli bir oyuncu. Çarşamba günü Valencia karşısında mutlaka farkedilecektir. Benim asıl merak ettiğim şey haftasonu.. Haftasonu ne olacak? Sahada hangi yabancılar olacak? Vişneye tahammül mü edilecek? Gümüş madalyalı Türk oyuncular yerine Vişne'nin bu kadar fırsat bulması açıkçası zoruma gidiyor.. Ligde başka Avrupa'da başka kadroyla oynamak Efes'e iyi gelmiyor. Taa Vasili Karasev'den bu yana Türkiye Ligi'nde oynamayan yabancılardan gerekli faydayı alamadığımız bir gerçek. Ben Vişne yerine Vujcic sahada olsun isterim açıkçası..

Fotoğrafta Efes'in son iki sene kadrosuna sonradan kattığı 2 stepne pivot var. İkisi de ah keşke bir gün Efes'e gelse dediğim ama formdan düşmeden gelmeyen oyuncular olmaları nedeniyle burukluk hissettiğim oyuncular...

23 Ekim 2010 Cumartesi

Vujcic mi Geliyor? Mecbur Edenler Utansın...


2 sene önce Efes pivot olarak sadece Mario Kasun ile sezona başlayınca Ergin Ataman ve Engin Özerhun çok eleştirilmişti. Bu kişilerden ve Çetin Çeki'den de özeleştiriler gelmişti. Tabi bu özeleştirinin yapılmasında Kasun'un sakatlığı ve daha sezon başında pivotsuz kalarak Efes tarihinde ilk ve tek kez Avrupa Ligi'nde gruptan çıkamaması etkili olmuştu. Şimdi bu sene Raduljica ile sezona başladı Efes. Forumlarda napıyorlar bunlar Radu yetmez, hem tek kişi olması hem de tecrübe eksikliği var diyorduk. Yani Radu'nun bile Efes pota altı için yeterli olmadığını düşünürken şimdi o bile yok.

2 sene önce ya tutarsa diyerek Dwayne Jones denemesi olmuştu. Olmamıştı. Şimdi de bir deneme olacak. Vujcic konuşuluyor. Efes'in bu aşamada pivota ihtiyacının olması kadro oluşturma politikası açısından fiyaskodur. Bu fiyaskoda suçlu Engin Özerhun mu yoksa Perasovic mi bilemiyorum.

Fiyasko olmasına fiyasko ama geçen sene Santiago'yu getirerek Efes forması altında seyretmeyi çok istediğim bir oyuncuyu Türkiye'ye getiren Efes'in bir diğer istediğim oyuncuyu getirecek olmasından da mutluyum. Yani ne Vujcic ne Santiago en iyi zamanlarında Efes'le anılmıştı. Yine de içimde ukte olarak kalmamaları güzel... Henüz belli bir şey olmasa da Vujcic'e Santiago'nun 25 numaralı forması çok yakışacaktır.

14 Ekim 2010 Perşembe

2010'un İlk Kupası


Maçtan önce ben de pek çok kişi gibi Fenerbahçe Ülker'i favori görüyordum. Özellikle uzun rotasyonu Avrupa'da bile en iyi 3-4 takım arasında böyle bir rakip karşısında bırakın iyi bir pivotu hiç pivotu olmayan Efes'in şansı azdı. Olumlu yaklaşabilmem için de sadece Olympiakos maçında gördüğüm kısaların uzun eksiğini kapatmak için gösterdiği mücadele vardı. Neticede FB Ülker uzun rotasyonunun ne kadar güçlü olduğu belli oldu. Hatta tüm kadrosu o kadar kalıplıydı ki maç içinde bazen lise takımı gibi kalıyordu Efes'li oyuncular. Ama Efes'in oyuncuları da madem kısayız o zaman daha fazla gayret göstermemiz lazım dediler. Başka hiç bir şey rakibin 29 ribaund 2 top çalma ile oynadığı bir akşamda 37 ribaun 6 top çalmayı izah edemez.

Maça zor yetiştim. O yüzden maç başlarken atmayı planladığım konfetileri maç sonuna saklamak zorunda kaldım. Böylesi belki daha iyi oldu.

Maçın başında oluşan fark ve mutlak FB Ülker üstünlüğü son yıllarda alışamasak da artık yadırgamadığımız FB Ülker maçlarından biri olacak diye düşündürdü. Hatta 3. çeyrek bittiğinde oluşan 62-60'lık skor bile bu düşüncemi değiştirmedi. 3 dakika sonra fark yine 11 olunca da tamam dedim. Ben dedim ama Efesli oyuncular demedi. Tarihi denilebilecek uzun yıllar da hatırlanacak bir geri dönüş oldu. Kupayı kazandık ama nasıl oldu tribünden ben anlamadım. Akşam eve gidince FB TV'den maçın son çeyreğini izlemek de ayrıca keyifliydi.

Herkesi ve mücadelelerini tebrik ederim. Gerçekten harika bir gece geçirdik. Önemli maçlara gelenler evlerine döndü. Şimdi Antalya maçı ile birlikte ben yine salondayım... Herkesi beklerim.. Bu takım her maçta desteği hakediyor.

12 Ekim 2010 Salı

Cumhurbaşkanlığı'na Doğru


Türkiye Kupası maçlarını sayıyorum. Bence sezon asıl şimdi başlıyor. Geçen seneye de böyle başlamıştık. Fotoğraftaki gibi.. Ben de o fotoğraftayım.. Hayatımdaki en keyif aldığım 10 Efes maçından biriydi.

Geçen sene play off döneminde şehir dışına çıktığım için uzun süredir canlı canlı Efes maçı izlemiyorum. O açıdan keyfim yerinde. Gerçi maçın İstanbul'da olması abukluk... Ankara'da veya başka bir şehirde olmalıydı. Kulüpler düzeyinde basketbol maçlarında Türkiye'de zirve yapan bu eşleşmeyi başka şehirlerdeki insanların da izlemesi lazımdı. Özellikle Ankaralı Efesliler'in çok büyük hayal kırıklığına uğradıklarını biliyorum. Maçın D-Smart platformunda olması da ayrıca konuşulması gereken bir şey. Umarım uydudan şifreye girmezler de herkes izler...

Maça gelince favori FB Ülker... Oyun kurucu ve forvet pozisyonunda denklik veya az miktarda Efes üstünlüğü varken uzun pozisyonunda durum malum... Lavrinovic, Kaya, Mirsad, Oğuz ve Vidmar'a karşı sadece Roberts ve Dudley.. Biraz da mecburen Nachbar... Gerçi Kerem Gönlüm'ün oynayıp oynamayacağını bilmiyorum. Olympiakos maçından sonra Cumhurbaşkanlığı'nda oynayıp oynamayacağını sorduğumda, belli olmadığını uğraştıklarını söylemişti. Yarın belli olur oynayıp oynamayacağı..

Yani şu anki uzun rotasyonunda durum çok parlak görünmüyor. Hele Furkan Aldemir'in Efes pota altında topladığı ribaundları gördükten sonra mesele daha rahat anlaşılıyor.. Hatta Olin Edirne'deki Smadjiski bile çok rahattı. Olympiakos maçında da durum farklı değildi aslında. Ama bu maçlarda Efes'in olumlu bir yönü de vardı. Takım, uzun sorununun farkında ve olması gerektiği gibi oynamaya çalışıyor. Yani rakip uzunlara top inmemesi için takdir edilesi bir gayret gösteriyorlardı. Ama bu yarın ne kadar işe yarar göreceğiz..

Her neyse... Yarın salondayız.. Formalar hazır.. Atkı ve şapkamda... Hatta konfetiler de... Yarın ola bayram ola...

10 Ekim 2010 Pazar

Efes Pilsen 1993-94 mavi forması


Efes Pilsen'in bu sezonki mavi forması dikkatimizi çekti. Mavi renk göz tırmaladı. Ama Efes bu rengi ilk defa kullanmıyor. 1993-94 sezonunda, yani benim Efes'i takip etmeye başladığım sezonda da Efes bu rengi kullanıyordu. Reebok'ın formaları hazırladığı sezonda renk çok net hatta şu andan biraz daha açık bir mavi idi. O zamandan kalma bir fotoğrafla anılar canlansın.

Ama kırmızı çizgilere de dikkat etmek gerekiyor. Çünkü Efes formalarının mutlaka bir yerlerinde kırmızı vardır. Bu seneki formada kırmızı olmaması da dikkat çekici...

8 Ekim 2010 Cuma

Kupa tamam, diğerlerine bakalım


Bir önceki yazımda TBF'nin yaklaşmakta olan Türkiye Kupası'nı sponsorsuz bırakması ve yayıncının henüz belli olmaması nedeniyle başarısız bulmuştum. Bu konuda son dakika atılımında bulundular. Hem kayda değer bir meblağ karşılığında sponsor buldular hem de yayın kuruluşu belli oldu. Bir de yapılmayanı yapıp yayınları radyoya taşıdılar. Bu açıdan bakınca, her şeyin son anda belli olması ve yayının açık kanaldan yapılmaması şerhleri ile birlikte, TBF iyi iş çıkarmış oldu.

Tabi ligin yayını ve Cumhurbaşkanlığı Kupası'nın programı gibi durumlarda mutlak belirsizlik devam ediyor. Son dakika çözümleri Dünya Şampiyonası ve Türkiye Kupası için çok iyi olan Federasyon bakalım bu iki organizasyonun eksiklerini kapatabilecek mi? Başarırsa onlar için de alkışlarız...

5 Ekim 2010 Salı

TBF Olmadı Kulüpler Birliği'ne Bakalım

Türkiye Kupasına sponsor bulunamadı. Yayın şimdilik yok. Ligde ne olacağı belli değil. Yayın konusunda bir netlik yok. Cumhurbaşkanlığı Kupası'na 1 hafta kaldı. Henüz onun da programı belli değil.

Bu işleri TBF'nin beceremediği iyice anlaşıldı.Ümidim Kulüpler Birliği'nde.. İnşallah dağ fare doğurmaz. Takımların yaptıkları yatırımlar daha fazla ilgiyi hakediyor. Bunu da anca kulüpler kendileri becerebilir..

3 Ekim 2010 Pazar

Efes Pilsen - Olympiakos: 75-77


Merter'den az önce geldim. 2 yıldır devam eden "Efes iyi oynar, ve sonundan kaybeder alışkanlığı devam etti.

Efes'te Radljuca ayağında alçıya yakın bir şeyle koltuk değneğiyle kenarda oturuyordu. Kerem Gönlüm ise terlikle salondaydı. Yani takımın tek 5 numarası ve 5 numara oynayabilen tek 4 numarası kenardaydı. Dolayısıyla ilk defa pivotsuz bir Efes Pilsen izledim. Yetersiz pivot demiyorum. Pivotsuz bi Efes... Nesterovic gibi posası kalmış bir pivot değil de karşısında gerçekten etkili-mesela Oly'nin oynamayan pivotu Erceg gibi- bir pivot olsaydı maç bu kadar rahat geçer miydi emin değilim.

Yine de haksızlık etmeyeyim. Efes pivotsuz oynamaya alışmış. Uzunlara, pota altına top inmemesi için maçın büyük bölümünde takdir edilesi bir gayret gösterdiler. Smaçla ya da basit turnikelerle bitecek hücumlarda topa müdahaleler çok başarılıydı. Pivotsuz oyunda başarılıyken bir de gerçek bir pivot olsaydı ne olurdu diye düşünmeden edemedim.

Efes'in mücadele isteğinden memnunum. Şimdi geriye bir pivot bi de kazanılması gereken maçlar kalıyor.


Not: Kerem Gönlüm'e Cumhurbaşkanlığı'na yetişip yetişemeyeceğini sordum. "Çalışıyoruz." dedi..

1 Ekim 2010 Cuma

Ataköy'ü İstemiyorum Yaşasın Zeytinburnu


1994'te bir Ülker - PTT maçı ile ilk kez Abdi İpekçi'den içeri girmiştim. İlk defa canlı canlı bir basketbol maçı izlemiştim. İpekçi ile o günden bu yana bir gönül bağım var. Efes Pilsen'in bu sezon maçlarını Sİnan Erdem'de oynamasına bu yüzden gerçekten üzüldüm. Benim için basketbol mabedi Zeytinburnu'nda surların dibindedir. Mevlanakapı, Silivrikapı, Belgratkapı diye surları diye bakınmayı seviyorum. Şimdi Ataköy'de o sıkıcı yollarda yürüyüp maç izlemeye gideceğim için üzülüyorum.

Tabi şu sıralar Disney kandırmacasıyla dolu olan İpekçi'de nasıl maç oynanacaktı onu da bilmiyorum. Ayrıca bir o salonda bir bu salonda gidip gelmenin taımı olumsuz etkilediğinin de farkındayım. Ama İpekçi'nin yeri de başkaydı. Şimdilik değişime direnç göstermekten memnuniyetsiz hissetmekten başkası içimden gelmiyor..